Pazartesi, Aralık 28

milli piyango bana çıksa bile gereksiz sevinçlere kapılmam

malum, önümüz yılbaşı. sevabıyla, günahıyla bir yılı daha bitirmenin haklı gururunu yaşıyoruz. kalkıp da kimse demesin ki 2009 kötüydü, 2009 iyiydi diye. 2009, tam 2009 gibi bir yıldı. sen manitadan ayrılmışsın, işsiz kalmışsın kalkıp diyeceksin ki 2009 kötü. e yazık değil mi 2009'a da? yine malum olduğu üzere, yılbaşı demek; içki demek, seks demek, parti demek, kırmızı don demek ve en önemlisi piyango demek. neden piyango önemli diyeceksiniz, neden olmasın lan?


bugün, bilemedin yarın bütün gazeteler başlayacak "yok o parayla bilmem kaç tane ev alınır, araba alınır, yarrak alınır, kürek alınır" diye. bir de yılbaşında ne kadar içilmesi, ertesi gün baş, mide ağrısıyla uyanmamak için ne yapmamız gerektiğini yazan süper sikkosal sağlık önerileri var, onları pek kaale almıyoruz. şimdi herkes gibi ben de milli piyango bileti aldım, ulan ya bana da çıkarsa diye mal'ül hülyalara dalmadım değil. ama sanmayın ki o para bana çıksa gidip 375 tane daire, 628 tane araba, 4 tane boeing uçak alıcam filan, yok öyle bir şey. bir de büyük yalan vardır, para bana çıksın önce çevremdekilere veririm.


para bana çıksa vallahi kimseye bi sikim vermem. öyle "hepsini çekerim / bankada bekletirim faizini yerim" tartışmalarına da hiç girmem. normalde akrabalarımla aram zaten pek iyi değil, param olunca hiç tanımam zaten. hele ali tamer, sana yarrak para veririm. çocukluğumuzu çaldın lan bizim, yok ali tamer öyle, ali tamer böyle. enrah'la çocukluğumuz senin gölgende geçti, ulan gıpta edilecek biri olsan içim yanmayacak. bir ara, paranın hepsiyle senin hayatını mahvetmeyi düşünmedim değil. ama sikerler deyip vazgeçtim. ne ben ezel'im ne de sen cengiz'sin ali tamer. ali tamer amına koyayım bir hayalin içine sıçtın yalnız. 30 milyon tl olsa, ali tamer'le mi uğraşırım, ahmet'le mehmet'le mi uğraşırım. yok iş kurayım, yok yardım edeyim parayı aldığım gibi las vegas olur, monte carlo olur, kıbrıs olur böyle yerlerdeyim. gönül isterdi ki yalnız ve güzel ülkemde kumarhaneler açık olaydı, aldığım bütün parayı gömeydim türkiye'me, 30 milyon lirayla kişi başına düşen gayri safi milli hasıla yükselsin. kalan paranın bir kısmıyla kokain alırdım, yada "ayy uyuşturucu diyo, kötü bu" diyenlere özel kokoyin alırdım. ne bileyim de zengin adam kokain içer gibime geliyor, kokain içmeden zengin olamıyormuşçasına. gramı kaç para, fakir adam nasıl alsın zaten. geri kalan kısmını, artık ne kadar kaldıysa işte, onla da kadınlara harcardım. kadınlara harcardımdan kastım; kadına parayla sahip olacağım anlamına gelmesin. ya aslında öyle de, al şu paran şimdi bana göt ver demem. o'na pırlanta alırım, kürk alırım filan, bunun gibi şeyler. ben de böyle sikkafalılık varken bu para 1 yıla kalmaz biteceği için, elde avuçta kalan son parayla memleketime dönüp, her kıyısında kenarında para olan insanın yaptığı gibi su istasyonu açar, torunlarıma "gençken şunu siktim, bunu yaptım" diye mavallar anlatırdım.


yeni yıla girerken yeni yılın götümüze girmemesi temennisiyle. gülücük.

Salı, Aralık 15

seks açılımı




malum çok sancılı bir süreçteyiz, bir açılım furyasıdır almış başını gidiyor. ben sosyal mecrada vatan memleket kurtarmıcam, üzülmeyin. benim amacım, bir türlü erişemediğim seks fırtınasına tutulmak, aşk deryasında boğulmak. açılımdan saçılıma nasıl geçtin bu çocuk, bu deli tay diye soranınız olacak. sor, sor ulan. sen sor da ben söyleyeyim. 


çok şeyler yaptım, çok şeyler denedim ama bir türlü muvaffak olamadım. kadınlar kendini güldüren erkeklerden hoşlanıyormuş dediler, komik olacağım diye itin götüne girip çıkmadığım kaldı. güldüler, güldüler ama vermediler. sonra ne dediler, kadınlar kuul erkeklerden hoşlanır dediler. kuul görüneceğim diye çayıma şeker atmaktan aciz adam olmuşum bildiğin, yine erişemedim ben vuslata. zenginlerin peşinden koşarlar dediler, yedirdiğim içirdiğimle kaldım. entelektüel birikim şart dediler, sahaflarla arkadaş oldum, kalan üç kuruş parayı annem çalışma masasının altına destek olsun diye kullandığı kitaplara yatırdım. akademik kariyer de lazım dediler, harç parası götüme girdi, yine de dalamadım yar koynunda uykuya. sanatçı ol dediler, ağır tiksindiğim modern sanattan müziğe, tiyatrodan sinemaya el atmadığım güzel sanat dalı kalmadı. dal elimde kaldı. velhasıl kelam, olmadı, olmuyor. bu çocuk sekse doyamıyor.


ama artık yeter, bunca emek, harcadığım bunca eforun hakkını almamın zamanı geldi. elimde son bir koz kaldı, son koz. ne olursa olsun diyor ve onu masaya koyuyorum. kirlenmiş şu günümüz türkiye'sinde, bir doğru söze, bir çift tatlı lafa hasret nice kadınlar var, biliyorum. biliyorum ve onları uzaktan uzağa izliyorum. oy bebeğim diyorum kimi zaman, ağlama maralım diyorum bazı bazı. şimdi hal böyleyken, samimiyete her daim önem veririm diyen en az 3 bilemedin 5 milyon kız bulabilirim. bu 5 milyon kızın içinden 1,5 milyonu güzel, "gideri var" tabirine uysa. bunların yarısının sevgilisi olsa, yarısının yarısı bana bakmasa, geriye kalır 325 bin kız. o 325 binden 200 bini yalan olsa, geriye kalır 125, 25ide atalım küsuratlar kafamızı karıştırmasın. 100bin manita. şimdi bu 100 bin manitadan istesem, desem ki sevişelim, şehvet patikalarını beraber tırmanıp orgazmın meyvelerini beraber toplayalım desem, ayıp derler, sapık derler bana. e sen değil miydin samimiyete inanan, dürüstlüğe prim veren. e açık açık söylüyorum işte, ver diyorum, yanıyorum diyorum. 


samimiyetse samimiyet, dürüstlükse dürüstlük arkadaş. yok, başka çarem kalmadı. eğer bu mevzudan sonra da beklediğim tepkiyi, hakettiğim şeyi alamazsam kesin ve çok etkili, ama deli yüreğimin kabullenemediği seçeneğe geçecem. hayır, ibne olmıcam, korkmayın. sevişmek isteyen bulsun beni, düşsün peşime.

Pazartesi, Aralık 7

GÖT LALESİNE HAYIR!!!

bildiğiniz üzere hollanda, uyuşturucu, seks ve laleleriyle ünlü bir memlekettir. ufak bir hollanda piçine sorsalar; ülkemizin belli başlı geçim kaynakları nelerdir diye uyuşturucu, fuhuş ve lale diyecektir, demelidir. hollanda, tüm uyuşturucu kullanan arkadaşlarımız için utopia'nın ta kendisidir, güzel kafaların yaşandığı her yerde bir kere de olsun adı geçen bir memlekettir. yasal olmakla kalmayıp, barı, lokantaları vardır. hakikatten hollanda çok güzel bir yer lan. ama sanmayın ki size hollanda'yı övecem, nasıl olsa uyuşturucu kullanan bir arkadaşınız vardır, o övsün size. 


diğer geçim kaynağı ise, fuhuş. fuhuş nedir diye soracak arkadaşlar muhakkak ki olacak. fuhuş şudur canım kardeşim; fuhuş=sikiş. parayla başka kadın-erkekle beraber oluyorsun. halk dilinde buna "paranı sikmek" diye iğrenç bir tabirle tanımlıyorlar. hollandalılar böyle şeyler söylemez ama, neticede adamların ekmek parası. red street'i, sevişme kabinleriyle ne güzel yersin sen hollanda diyoruz. şimdi laleye geçmeden evvel, olayın ana kaynağına bağlamak için seksle alakalı diğer bir konuyu anlatmam gerek. eşcinsel insanlar var. şimdi kalkıpta eşcinsel ne demek diye sorana ağzımı bozarım. hollanda eşcinsel evliliğe izin veren bir memleket. bu da başlıca geçim kaynaklarından. nasıl ki antalya'mız muğla'mız balayı tatili için dünyanın turistini çekip, ülkemize döviz kazandırıyorsa, hah işte hollanda'da eşcinsel evliliğe izin vererek kendi ekmek paralarını çıkarıyorlar. ha sorsan hollandalıya, benim düşündüğüm gibi mi hollandalı desen, utanır adam. şimdi her erkek topluluğu kendi arasında bir ibne muhabbeti çevirmiştir, çeviriyordur. ve bu muhabbet ne zaman açılsa muhakkak oradan da hollanda'ya bağlantı kuruluyordur. amına koduğumun hollanda'sına bak, kabe gibi şerefsizim. bütün muhabbetlerimiz hollanda'ya bağlanıyor. 


asıl mesele şu; eskiden göt lalesi diye bir küfür vardı. şu sıralar pek kullanılmıyor, biliyorum. ve kullanılmaması beni üzüyor. popülaritesini kaybeden her küfür üzer beni. etimolojik olarak araştırdım göt lalesini ve inanılmaz sonuçlara ulaştım. şimdi yukarıda anlattığım şeyleri gözden geçirelim. uyuşturucu dedik, uyuşturucu adamı ne yapar? göt eder. göt gibi kafa sahibi yapar. neticede içip içip göt oluruz. olursunuz. ben içmem. göt; elde var bir. sonra ne dedik, seks. sekste en önemli şeylerden biri göttür. erkek olarak önümüzden geçen kadının götünü şöyle bir süzeriz, türlü mal'ül hülyalara dalarız. etti mi sana göt iki? sonra eşcinsel dedik. eşcinsel ilişkide aklımıza gelen ilk şey de göt. bu üçünün ortak noktası göt. peki başka ne dedik hollanda için? lale dedik. peki bu üç grubun ortak paydasıyla laleyi birleştirirsek elimizde göt lalesi oluşmuyor mu a cancağızım? göt lalesi diye bildiğimiz küfür, demek ki hollanda'dan kopup gelmiş. e biz ab'ye karşıysak, ve soykırım var diye bağıran fransız piçlerini, minareyi yasaklayan isviçre ibnelerini kınayıp onların mallarını boykot ediyorsak, islam düşmanı  van gogh'un yeğeni (öldürmüş de olsa) ve faşist parti liderlerine sahip bir hollanda'yı da kınamalıyız. tepkini ortaya koy, göt lalesi deme. 


p.s: küresel ısınma, cern deneyi, 3g filanla uğraşan insanlar varken benim yarrak kürek konulara değinmem, memleketten neden bilim adamı çıkmıyor sorusuna bir cevap değildir. amına koduğumun hollandası seni ya.

Pazartesi, Kasım 30

ihsan neyle yaşar

sonbahar zaten yeteri kadar özü itibariyle depresif bir mevsim. neden diye sorma, öyle gelmiş öyle gidiyor. her şeyi havaya bağlayan bir insan olarak sonbahar beni olumsuz etkiliyor haliyle. tüm bunlar yetmezmişcesine filmekimiydi, bienaliydi, kılıydı tüyüydü sanata boğuluyoruz. sen boğulmuyorsun, ben boğulmuyorum ama boğulan var. var onlardan. bu sene bienalin başlığı "insan neyle yaşar"dı. aradıkları soru buymuş. allah aşkına ağzımı bozacam şimdi. milattan sonra 2000 küsur yıl geçmiş, teknoloji almış başını gitmiş, kıyamet kopacak sen hala insan neyle yaşar derdindesin. öldük ulan öldük, neyle yaşaması mı kaldı. sanatın bu riyakarlığı beni benden alıyor. sevgili bienal, güzel bienal, sana şunu söyleyebilirim: insan neyle yaşar bilmem ama sikkosal sanatla yaşamaz. ben daha görmedim ki heykelsiz uyuyamıyorum abi diyeni, resim olmadan yemek yiyemem diyeni. o bakımdan sikerim sizin yapacağınız psikolojik baskıyı. ihsan neyle yaşar diye sorsana bana bir, bir sor. de ki ihsan neyle yaşar abi, modern sanat ihsan'ı doyurur mu. ha bak böyle sorarsan derim ki doyurur. şöyle doyurur, ihsan gitse bienallere, okusa modern sanatın kralı olsa. aklını almaz mı manitaların, gönüllerini fethetmez  mi. o vakit doymaz mı sekse, doymaz mı kadına kıza. doyar elbet, doyar da nereye kadar? ihsan sanatsız da doyurur karnını, sanatsız da elbet öpüşür, sevişir. neden ihsan'ın seks hayatı beni bu kadar ilgilendiriyorsa artık, orasını da çözemedim. araya seks girince yine kafamla beraber konu dağıldı. yani demek istediğim saygıdeğer sanat camiası, insan neyle yaşar deyipte sikimtrak eserleri biraraya getirip işte bununla yaşanır demeye çalışmanız. sözde değil özde duyarlılık istiyoruz. recep tayyip erdoğan gibi kömür dağıt, beyaz eşya dağıt ki diyelim biz de, vallahi insan onla yaşar bunla yaşar. modern sanat için duchamp neyse, siyaset arenası için recep tayyip erdoğan o'dur.

Perşembe, Kasım 12

ben orçun kunek oldum, siz olmayın :(((((((((((

esasında başlarken; kimsenin kendi iradesiyle dünyaya gelmediğini, yine kimsenin istediği hayatı yaşayamadığını, ne kadar çok şeye sahip olursa olsun yine de eksikliğini hissettiği şeyler olduğunu, daima başkalarında olan özelliği/malı/duyguyu kıskanıp istediğini filan anlatacaktım. sonra dedim ki sanki akademik bir makale yazıyorum amına koyim, boşver dedim. insanın sahip olamadıklarını istemesi, hayal etmesi güzel bir şey. birinden etkilenmesi, onu örnek alması filan da güzeldir herhalde. ben çocukken videoda b janrının allahı karate filmlerini izleyip yatakta  kaldırıp benimle öğrendiği teknikleri uygulayan bir abiyle büyüdüm. önce onu, sonra o filmdeki karakterlerden etkilendim. sonra ben de kuzenlerimi dövdüm bu tarz, ama bunu geçelim şimdi. herkes hayatının bir döneminde bir film, roman, ünlü bir karakteri kendiyle özdeşleştirmiş veyahut o'na benzemeye çalışmıştır. ben de bir ananın babanın çocuğu olarak, ben de hayatımda bir sürü kişiyi örnek aldım, özendim. özenmek, feyz almak, esinlenmekle kopya çekmek, o olmaya çalışmak farklı şeyler. ergenlik denen o ultra sikkosal süreçte ben de böyle yollardan geçtim ama hiç bir şeyde istikrar sağlayamadığım için bu yolda da erken pes ettim. lakin bunları insanlara anlatmak meşakkatli bir süreç. elbette şu yaşımda da örnek aldığım, feyz aldığım, elini eteğini öpesice sevdiğim adamlar var. bir soner günday, bir cengiz üstün bunları her daim omuza alıp, caddede sevinç turu attıracağım adamlar. ve bu adamlardan esinlendiğimi veyahut o'nlar gibi yazmaya çalıştığımı inkar etmiyorum. ama her ne hikmetse yurdumun yangın delikanlıları bunu inkar etmekle kalmayıp bokunda boncuk bulmuş gibi "aha, orçun kunek" demiyolar mı, beni çok pis göt ediyorlar. yüzüm al al oluyor. lakin sorun şu ki; yaklaşık 14 senedir düzenli olarak bu mizah piyasasını takip eden birinin, bu durumdan etkilenmemesi normal değil, kaldı ki ekşi sözlük yoktu o zamanlar. okuduğumuzu tekrarlayalım dönemlerimiz olurdu gelecek sayıya kadar. yalnız beni göt eden arkadaşlardan istirhamım şu olacak; bir edip cansever şiirinden alıntı veyahut nietszche'nin o smslere malzeme olan cümleleri haricindeki özlü sözünü yazdığım zaman " çok haklısın moruk, aynen dediğin gibi" yazmayın, üzerim sizi.


amına koyim bi asıl meseleye gelemedim kendimi aklayacağım diye. neyse bu aralar frienfeed denilen SOSYAL MECRAAdayım. ekmek derdi, napcan. tabii burada hemen hemen herkes birbirini görebiliyor, yorum yapabiliyor filan. hiç tanımadığın bir adam seni yolda görünce "aa sami hazinses değil mi, abi hastasıyım feedlerinin ya" filan gibisinden korkutabiliyor. orada manitalara yavşayacağım, ona buna yazılacağım diye tanınan biri oldum, ama iyi ama kötü anlamda. şimdi ben nasıl ki orçun kunek üzerinden prim yapıyorum, bazı arkadaşlar da benim üzerimden prim yapıyolarmış. bir kaç arkadaşım uyardılar, böyle böyle dediler. ne yapacağımı bilemedim, o an çok sinirlendim, hemen bir feed açıp onlara gerekli cevabı verdim. şaka lan şaka sikmişim feedi de gerekli cevabı da. beni üzen tek şey, bu arkadaşların ben gibi yazıp ortam kunduzu olmaları. onlara şu soruyu sormak istiyorum; oğlum nasıl ekmek yiyosunuz, nasıl kaymağını yiyosunuz. ben niye yiyemiyorum ha canına yandıklarım, ha gadasını aldıklarım. lütfen bu feryadı duyun ve telif ücreti tadında beni aranıza alın. ha bu sorunun aynısını bana soner günday sorsa, topuklarım götüme vura vura kaçarım valla.




EKSTRA NOT: arkadaşlar şöyle güzel bir dergi var http://www.wingmandergi.com/ deyü. bu nadide erkek dergisinde bloggerlara yönelik imkanlarda var. imkan derken 4 gün/ 5 gece her şey dahil tatil beklemeyin. beğendikleri yazıları yayınlıyorlar. bu canım arkadaşım derginin bu işleriyle uğraşıyor. lütfetti, benim de bir yazımı yayınlamak istedi. tam 3000 tl karşılığında kabul ettim. 
yazım da burada böyle yazı var.

Perşembe, Kasım 5

beyaz saçlarımdan sen suçlusun

zaruri ihtiyaçlardan sayılmayan, ama öyle olan ihtiyaçlar var ya, hah işte ben onların ta amına koyayım. misal yemek, içmek, giyinmek, barınmak bunlar zaruri ihtiyaçlar. ama gel gör traş olmak, tırnak kesmek, saçlara jöle vurmak, kız geçerken dik durmaya çalışmak filan, bunlar da zaruri ihtiyaçlar esasında. bunlar lanet şeyler, yakılası yıkılası şeyler. özellikle de traş olmak. kadın veyahut erkek, her iki cinste ömürlerinin büyük bir kısmını o salonlarda geçiriyor.ve işin garip olan kısmı şu; ben daha berbere, kuaföre gidipte memnun olan görmedim. vallahi billahi görmedim. erkek diyor "saçımı tavuk götüne çevirdi" kadın diyor "kahküllerimi az al dedim subay traşı yaptı" saçlarım da çok iyi olmuş diyeni görmedim ben daha. peki siz berberler, ne yapıyorsunuz oğlum siz? neden bizim istediklerimizi yapmıyorsunuz. sizin az anlayışınızın amına koyayım ben affedersin de. aklı baliğ olduğumdan beri yemin ediyorum korkar oldum berbere gitmeye, korkar oldum kısaltalım saçları demeye. bunun iki açıklaması olabilir. bir; berberlerin hepsinde tanrı kompleksi var. kendilerini tanrı sanıyorlar, yoktan birini var edemedikleri için, olanını kendi istekleri doğrultusunda tekrar yaratmaya çalışıyorlar. the sims oynarmış gibi, tanrıcılık oyunu bir nevi. iki; bu da yalnız ve güzel ülkemde meydana gelen her kötü olayın baş sorumlusu dış mihrakların olayı. insanlar güzel olmak için, ortamların lülesini emmek için berbere gidiyor. gidiyor ki güzelleşsin, saçı başı bakımlı olsun. biliyor kendisine neyin yakıştığını, istiyor ki ondan olsun, öyle olsun. sen diyorsun ki o berber rıfat amca, o berber ahmet abi. işte onlar hep amerika'nın ajanları. kendilerine gelen her müşteriyi sikim gibi kesip biçiyorlar, sen sesini çıkartamıyorsun. inadına traş bittikten sonra parfümüydü kolonyasıydı boca ediyor, bitse de gitsek diyorsun. parayı verip hızlıca çıkıp olay mahallinden uzaklaştığında hemen saçlarını bozuyorsun. neden? çünkü insanların seni o süper sikimtrak saç modeliyle görmesini istemiyorsun. peki buna sebep olan ne? işte o dış mihraklar insanlarımızın en naif, en hassas olduğu noktalardan biri, saçı olduğunu biliyor. ve ülkemize soktuğu bu berber/kuaför sandığımız ajanlar, insanların istediği gibi değil de, kendi çıkarları amaçları doğrultusunda traş ediyorlar. ki insanların özgüveni kalmasın, ki kendi saç baş dertlerine düşmüşken her söyleneli kayıtsız şartsız yerine getirebilsinler diye. amerika senin ananı avradını sikeyim be, ne pis memleketmişsin sen.

Pazartesi, Kasım 2

bilmem üşür müsün yaban ellerde charlotte gainsbourg?

ben buraya 2-3 güne bişeyler yazıcam, boş durmasın istedim. bunu yazarken komik fotoğraf, video filan mı paylaşsam diye düşündüm sonra siktir et ya ne uğraşcam diye vazgeçtim. eski yada başkasının yazılarını mı koysam dedim ona da üşendim. dikkatli biriysen, tüm bu yazdıklarımı boşluk göze çarpmasın diye yaptığımı anlamışsındır. ha sorsan, desen aras böyle yapmışsın, yakışıyo mu abi hiç sana desen. çokta sikim de derim, üzme beni, darlama beni derim. gelicem 2-3 güne.

Pazartesi, Ekim 26

şimdi sen gittin ya, domuz gribi geldi

yine geldi sonbahar minik kuşum,
yine geldi ayrılık mevsimi.
göç eden kuşlar, dökülen yapraklar,
hepsi senin gidişine isyan ediyorlar gibi.
oysa ben,
ilkokul çocuğu tadında
hani kar yağar da, okul tatil olacak mı diye.
valilikten haber bekleyen
o ilkokul çocuğu gibiyim.
hisli şarkılar dinleyip,
uzaklara dalıyorum
sensiz geçen saatleri, günleri sayıyorum.
sen de benim gibi saatini 1 saat geri aldın mı?
gülüm
sen de ambele oldun mu ertesi sabah?
oysa geri alınan saate değil,
sensiz geçen saatlere isyanım.
acaba diyorum
saatimi çok geri alsam,
geri bana döner misin?
yine beni sever misin?
bana yine verir misin...

Cuma, Ekim 23

derdi izdivaç

evet, tam tahmin ettiğim gibi bu oluşumdan da ekmek çıkmadı. yani anlaşılır bir dille söylemek gerekirse; kimse 3 soruyu da doğru bilemedi. abi bunun neresi açık oldu dersen, bu senede mastürbasyonlardayım derim sana. sik açılımı yaptım tutmadı, evlilik açılımı yaptım tutmadı. yine de en etkili teklif melitzu'dan geldi, kendisine buradan kucak dolusu sevgilerimi iletirken katılan yarışmacı arkadaşlara da göz kırpıyorum, naber? diyorum.

Cumartesi, Ekim 17

belk-i izdivaç

gerek hemen hemen bütün kanallarda karşıma çıkan evlilik programlarından, gerek düğün mevsiminin bitmesi vesilesiyle üzerime çöken depresyon bulutundan etkilenerek evlenmeye karar verdim. bu kararım da babamın "katılsana bu programlara" diye 3 günde bir darlaması ne kadar etkilidir, tartışılır. ama sanmayın ki bu çocuk, evi olsun, arabası olsun, çok parası olsun, kaynanayla oturmam, dula bakmam diye düşünüyor. sadece ufak isteklerim var, ha gönül istemez mi parası olsun, güzel olsun, götü memesi filan olsun, istiyor tabii ama biz de bulunmaz hint kumaşı olmadığımızdan mütevellit bişey diyemiyoruz. sadece 3 sorunun cevabını versin, takayım koluma basayım nikahı. 


ilgilenen hanımlar; 3 sorum var sadece. 1 hafta sürecek bu sosyal deney de soruları bilen ilk kıza evlenme teklif edicem, ha ama kabul eder ama kabul etmez. kabul etmezse demek oluyor ki mastürbasyona devam. şimdiden teşekkürler.


1- "Bir kız sevdim bilinçli olaraktan" parça, hangi şarkıcıya aittir?











2- Fotoğraftaki ünlü kimdir?




















3- "Bana naz yapma aşığın değilim, ........." bu cümleden sonra ne getirsem istediğim etkiyi yakalarım?








istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz, kafanıza göre takılın.

Salı, Ekim 13

domatesiyle biberiyle çarşamba pazarı

güneş doğarken ardından tepelerin,
amına koyayım adab-ı muaşaretin..


her ilişki de, adı konulmamış belli başlı kurallar vardır. kabaca; erkek önce bir kıza yazılır, kız naz yapar, sonra "nasıl" olduysa o da oke verir ve sevişirler. aslında öyle hemen sevişmiyorlar ama ben, yazılarımda kendimi anlattığım için böyle oluyor. ilk buluşma çok önemli, asıl konu bu. ve maalesef, içim kan ağlayarak belirtiyorum, ilk buluşmada genellikle sevişmiyor insanlar. ha sen sevişiyor musun diye sorarsa, kah evet kah hayır derim sana. bu adı konulmamış kurallardan biri, manitayla ilk buluşma bir cafe, park veyahut sinema gibi umumi yerlere götürmektir. buna "aman açık alana gidende götten olmayam" diye psikoanaliz bir yorum getiren arkadaşlarım da var ama ben buna inanmıyorum, arkadaşlarım terbiyesiz sadece. ilk buluşma zaten oldukça gerilimlidir. erkek, manitaya kendini beğendirmek için götünü yırtarken, dişi kişi oldukça ketum ve durgun bir haldedir. kafa olarak bir sonraki cümlede "acaba sıçar mıyım bunu dersem" diye düşünceler, muhabbetin bir an da kesilmesiyle kızaran yüzler, akan terler bu ilk buluşmanın olmazsa olmazlarındandır. buluşmaya giderken, saçlar taranmış jölelenmiş, en güzel elbiseler giyilmiş, parfümler sıkılmış, sanki olmuş sana alain delon pezevenk. bunlar hep yalan, sırf ilk intiba etkili olsun diye göz göre göre yalan söyleniyor kadınlara. konuşurken gayet kibar, argo kullanmamak, devamlı bildiği konulardan muhabbet kurma filan. vallahi kadınların günahını alıyoruz beyler. oysa bunların hiç biri gerçekleşmiyor, kadınlar da buna aldanıyor zaten. sanıyor ki eleman hep böyle olacak, çocuklarımız da böyle yetişecek. ama o ağzından küfür çıkmayan adam, o bilgi kumkuması adam oluyor sana mehmet ali erbil gibi bayağı bir adam. hele bir de yemek mevzusu varsa ilk buluşmada, eyvahlar olsun. sırf bunun için bir restaurant açabilirim, bu ilk buluşmaları gözlemlemek adına. kadınlar, nasıl oluyorsa doğuştan bu yeteneğe sahip oluyorken, erkekler sadece bu ilk buluşmalarda aklına geliyor yemek ve sofra kuralları. bıçağı hangi elle tutacaktık, önce hangisinden başlayacaktık, peçeteyi nereye koyacaktık diye daha yemeden sıçıveriyorlar altlarına erkekler.


yani demek istediğim, ilk buluşmada sevişenler, mutlu sona daha çabuk ulaşıyorlar. en azından kimse birbirini kandırmıyor, hoop sevişiyorsun bitiyor. vay kıza şunu diyim de aklını alayım, vay biraz ketum durayım da yiğit beni yanlış anlamasın filan diye oyunlar oynamayız birbirimize. ha ben demiyorum ki size, sokağa çıkın, ilk gördüğünüzle sevişin diye, haşa. ama samimiyete önem veren biri olaraktan bu durumu pek tasvip etmiyorum, barış içinde, kimsenin birbirini kandırmadığı, sevenlerin ayrılmadığı, dostluk rüzgarlarının estiği bir dünya istiyorum.. (sarkastik)

Salı, Ekim 6

depresyona girdim, dönücem

insanlar, doğar, yaşar ve ölürler. böyle cuma hutbesi tadında başlamak nereden aklıma esti bilmiyorum ama cuma'ya giden beni anlar. biz doğduğumuza göre, şu an da yaşama evresindeyiz. ve ileride hepimizin götüne toprak kaçacak, ona da bir ara değineceğim. bebek-çocukluk-ergenlik-delikanlılık*genç kızlık-orta yaş- yaşlılık-ölmek. böyle sikko bir periyod var hayatta arkadaşlar. bebeklikle çocukluluğu es geçersek, hayatımızın en salak dönemi ergenlik, yansın o dönem. ama asıl insanları korkutan bölüm, gençlikle yaşlılık arasındaki o çizgi. çünkü herkes bir an evvel büyümek istiyor ama kimse yaşlanmak istemiyor. yaşlanan da kabul etmiyor. bu süreç kadınlar da daha da kendini belli ediyor. erkeğin maaşı kadının yaşı sorulmaz diye bir söz bile var yani, o kadar önemli bi şey bu. erkeklerde de genellikle 30 yaş bunalımı oluyor, ben bilmiyorum da giren arkadaşlar öyle söyledi. ben normalde giremem di mi? çünkü daha 30 yaşıma gelmedim. 15 ekim'de 24 yaşıma basacağım. bu tarihi aklında tut, şimdi gelelim mevzuya. ben daha 24'üne girmemişken, nasıl olurda orta yaş bunalımına giriyorum arkadaş. atölyeden dışarı adımımı attığımda, mahallenin piçlerinin "çizgici amca" bağırışlarıyla karşılaşmamla başladı her şey. ekmek teknesinin adı çizgi dükkanı olmasından mütevellit, çizgici'yi anladım da amca denmeleri koydu bana. sonra markete gittim, benden yaşça ve ebatça büyük olan bir abla, "sizin ne vardı abey?" diye sormasıyla ikinci şoku yedim. ulan zaten yıllar yılı benden 5 yaş büyük ablamı benim kardeşim sanmalarından çektim, benden 2 yaş büyük olan enrah'a çocuklar enrah abi derken bana direkt amca demelerinden çektim, yetmedi bi de bunlar vurdu bana. geçen gün de banka da sıra beklerken artık antropoza girmiş bir teyzenin, kendisine yöneltilen bir soruya "şu bıyıklı beyden sonra geldim ben" demesiyle oturup ağladım çocuklar gibi. oysa duymak istediklerim şu çocuktan sonra deseydi, torunun yaşındayım lan ben senin, ne beyi? başka ayırt edici özelliğim yokmuş gibi, hem bıyıklı hem de bey demesi beni 5 yaş birden yaşlandırdı zaar. aslında her şey bıyıklardan kaynaklanıyordu bıyıkları kesende oluyorum sana amcık ağızlı. buradan dante'ye ve cahit sıtkı tarancı'ya öpücüklerimi yolluyorum, naber?

Salı, Eylül 29

manita tavlama aracı olarak: duyarlılık

insanlar bazı şeyleri elde etmek için yaşarlar. kimi para kazanma derdinde, kimi ev alma sevdasında, kimi "ben köyüme dönecem aga" tadında. benim şu hayatta arzu ettiğim 2 şey var, biri yemek diğer kadınlar. kadın olduğu zaman yemek her türlü oluyor, bir şekilde oluyor. ama yemek olduğu zaman kadın olmuyor. bunu nerden mi anladın dersen bugün dürümü manitanın koynunda yemedim, oradan anladım amına koyayım derim. bütün kadınlar yemek yer ama bütün yemekler kadın değildir diye bir önerme yaptım şu an. tabii kadınlara ulaşma yolu, bu hususta en önemli şeydir. herkes farklı şekillerde yaklaşıyor kadınlara, nereden zayıf noktasını buluyorsa oradan giriyor. kimi hayvanseverim diyor, kimi entelim diyor, kimi maçoluktan taviz vermiyor gibi. ama benim en hasta olduğum, duyarlı erkek modeli. ha sanmayın ki duyarlı erkeklere bu tavrım, bu sinirim. ben sadece bu duyguyu kullanan arkadaşlara tersim. sıçtıktan sonra götünü silmeyen bu adamlar, kıza yanaşmak adına dünyanın en naif, en duyarlı, en duygusal adamı oluyorlar. misal geçen bir yer de muhabbet oldu, bir kız fotoğrafı vardı, açık seçik gideri var dedim. birisi yorum olarak gideri var ( çok kaba bir sözcük) diyerekten kadın ırkını övdü de övdü. ulan dedim neymiş bu kadınlar be, ha bu kadınlara be dedim. ondan sonra bu arkadaş ben şunu siktim bunu siktim diye girişince anladım ki buraya kadarmış duyarlılığı, o akşam da mastürbasyon varmış o arkadaşın bahtına. bu muhabbet geçtikten sonra fotoğrafı koyan arkadaş "gideri var ne demek" diye sordu, ben önce alay ediyor sandım ama ciddi ciddi sormuş. çıplak fotoğrafı yayınlayıpta gideri var ne demek diyerek beni bozmaya çalışan arkadaş, gideri var demek, SİKİLİR DEMEK. kadınlara yaranmak maksatlı, bunlar çok kaba, kadının yanında böyle konuşulmaz, kadın asla bir seks objesi değildir diyen arkadaşlar; çok affedersiniz de birbirinizi mi sikiyosunuz oğlum?

Cuma, Eylül 25

kadıköy'ün Selami var

önce umut sarıkaya beyefendi, o'na istinaden de demirbey kardeşimin yazdıklarını okuyunca ulan dedim kendi kendime, acaba ben sabah kalkınca kim olsam. aklımdan tabii hemen yerine geçmek istediğim adamlar geldi, parasıyla puluyla, sıfatıyla karizmasıyla dünyaları ayakları altına alan adamlar. sonra nedendir bilinmez aklıma "ya selami şahin olursam?" sorusu geldi. kalbim sıkıştı, ellerim titremeye, soğuk terler boşalmaya başladı. öyle ya, sabah kalkıyorsun selami şahin olmuşsun. gregor samsa sabah kalktı böceğe dönüştü, kitap yazdı paranın amına koydu. umu, kıvanç tatlıtuğ oldu, dünyaları yedi. oysa ben kalktığımda selami şahin oluyordum. hayallerimde bile huzuru yakalayamadım. selami şahin bile kalktığında "ananı sikim, yine selami şahin olmuşum" diye dertleniyordur. bundandır evde karısını dövmesinin sebebi. selami şahin olmak, fiziksel olarak kötü ama ya o'nun gibi davranmaya başlarsam. o sabah programı senin bu kadın programı benim gezip dolaşıp salak salak kelime esprileri yaparsam? bunları düşündükçe selami şahin'den ne denli tiksindiğimi hissettim. sabah kalkıyorum, selami olmuşum, anneme diyorum ki kahvaltı hazır mı? o annem ki oklavayı tavayı kafama geçirmez mi? "60 yaşına geldin hala kahvaltıdasın, yemektesin" diye. ya peki babam? rakı almaya gönderirken biraz sesim çıksa "bıyığını peruğunu siktiğim" diye serzenişlerde bulunmaz mı arkamdan? sartre'ın dediği gibi cehennem başkalarıdır. ama benim gibi düşünen bir insan için cehennem selami şahin'dir. iddia ediyorum selami şahin'de böyle düşündüğüne inanan 1.000.000 kişi bulabilirim.

Cumartesi, Eylül 19

seviyorsak, sebebi var

ben de her türk insanı gibi televizyonda izdivaç, kadın, magazin programları izleyeceğime belgesel izliyorum. o yüzden national'ı ilk sıralara koydum tv kumandasında. ve bu belgesellerden çok güzel şeyler öğrendim, hepsi de seks üstüne. national'ı izlemeye başladıktan sonra güzide grubumuz cemiyette pişiyorum'un hayvanlı porno şarkısını daha bir idrak eder oldum, anlar oldum. geçen gün yine belgeselden belgesele koşarkan, kültür patlaması yaşarken pek  sevdiğim tabu adlı programa denk geldim. bu güzide program cumartesi gece 00.30'da başlıyor. geçen hafta dini ritüelleri gösteriyorlardı. önce endonezya'da yaşayan hinduların, siksel ayinlerini gösterdiler. siksel diyorum çünkü öyle. aranızda bir hindu çıkarda ayıp oluyor abi derse  hasiktir oradan derim, kırarırım kendisini. gerçi ağzına götüne şiş sokan adam, beni hasiktir oradan lafına alınacağını sanmıyorum. bu arkadaşlar, hindu olanlar, ağızlarına, yüzlerine 25 cm'lik şiş sokarak, omuzlarına yükledikleri 45. kg'lık tahtlara tanrılarına verecekleri hediyeleri koyarak veyahut vücutlarına 158 tane kanca takıp uçlarına da yine tanrılarına verecekleri hediyeleri koyup, yaklaşık 5 saat boyunca transa geçmiş bir halde, öyle böyle dolaşan adamlar. tabii bundan önce, ruhu iyice arıtmak için 2 ay oruç tutanlar da var. değişik adamlar. amına kodumun çocukları, o nasıl bir inanış sistemi, o nasıl bir tanrıya imanını, inancını sorgulama stili. yobaz bir insan değilim ama böylesini de kafam almıyor, ve ben kafamın almadığı her şeye küfür ediyorum. sonra meksika'da ki koyu katoliklerin, tanrıya ve isa'ya yakın olmak için vücutlarını kesmelerini seyrettim. seyrettikçe tiksindim, tiksindikçe sinirlendim. sonra hindistan'daki, bilmem ne tapınağındaki denyoları gösterdi. inandıkları şey fare, bildiğin fare. vakti zamanında bir tanrıçanın oğlu ölmüş, sonra fare olarak reenkarne olmuş. ulan tanrıça oğlu olsam, beni dünyaya yeniden gönderin demezdim. ha gönderdiniz, ne diye fare olarak gönderdiniz diye isyan ederdim. buradaki elemanlara göre de fare kutsal, öyle kutsal ki bi sikmedikleri kalıyor fareyi. ha başarabilseler kendilerini sunacaklar fareye. yemeklerini, yataklarını paylaşıyorlar. zaten sevmem hintlileri, iyice tiksindim ibişlerden. sonra düşündüm, ulan iyi ki müslümanmışız dedim. soran oldu mu "elhamdüllilah müslümanım" diyosun, kelimei şehadet getiriyorsun, temiz. oruç tutmasan, namaz kılmasan, zekat vermesen de oluyor. elhamdüllilah müslümanım dedin mi olay bitiyormuş. bunu düşününce çok mutlu oldum. ne gerek var dedim hindu olup götüme şiş sokucama, koyu katolik olup kendimi kırbaçlayacağıma, yılda 1 kere cumaya gider, camii hayrına yardım yaparım sevabıma sevap katarım. sonra geçen sene pakistan'da yaşanan otel saldırısında müslüman oldukları için kurtulan türk bürokrat geldi aklıma. ulan dedim bak aynı durumda ben olsam ben de fatiha okuyup sıyrılırdım. i'm the muslim derdim, inanmadılar mı, sıyırırdım donu pantalonu. al abi derdim işte ispatı. 2,5 yaşında sünnet oldum derdim ona, artık elimden geldiğince anlatırdım adamın türkçe anlayacak hali yok. yani islam dini hakikatten kolaylık dini, onu anladım. hem bayramı da var, yiyelim çikolataları, yiyelim tatlıları, sonra cırcır olalım, götümüzde bağırsağımızda bi gram bok kalmasın. BAYRAMINIZI KUTLU OLSUN.

Cumartesi, Eylül 12

koko kolo

efendim bendeniz, avcılar'ın merkezinde annemle babamla yaşamaktayım. evimiz tam merkezde, doğalgazlı, pimapenli, cadde üzerinde, metrobüse 5 dakika uzaklıkta. yanlış anlamayın, böyle emlakçı gibi anlatıyorum da evi filan satma niyetimiz yok daha. bu evde neler olduğunu anlatacağım size. istediğiniz vakit gelebilirsiniz, istediğiniz kadar kalabilirsiniz, istediğiniz zaman yemek yiyebilirsiniz, yapabilirsiniz, içki içebilirsiniz, kız arkadaşınızı getirebilirsiniz, sevişebilirsiniz (kadınlar benimle, erkekler kendi elleriyle), istediğiniz zaman çıkabilirsiniz, çamaşırlarınızı yıkayabilirsiniz, internete girebilirsiniz, televizyon izleyebilirsiniz, muhabbet edebilirsiniz, istediğiniz zaman yatabilirsiniz, istediğiniz zaman kalkabilirsiniz, banyo yapabilirsiniz, dişlerinizi fırçalayabilirsiniz, bulaşıklarınızı yıkayabilirsiniz, ayakkabılarınızı boyayabilirsiniz, resim yapabilirsiniz, silahları temizleyebilirsiniz, balkonu yıkayabilirsiniz, sigara içebilirsiniz, oyun oynayabilirsiniz, tuvaletinizi yapabilirsiniz vs.

ama sanmayın ki burası dingonun ahırı, sanmayın ki burada bir otorite boşluğu söz konusu. bu evde sadece tek, evet tek bir kural geçerlidir. asitli içeceklerin kapağı açıldığı an, o içecek o gece tüketilecek. ya seve seve ya sike sike. tüm bu yukarıda saydığım şeyleri gerçekleştirirken biri arkanızdan kola şişesiyle yaklaşıp "al! iç iç! bitsin" diyebilir. o vakit altınıza sıçmadıysanız, oturup afiyetle için. yok eğer ben altıma sıçtım diyorsanız, orayı temizleyin. insan yaşıyor neticede bu evde.

Cumartesi, Eylül 5

bir enerji var ama..

gün geçmiyor ki biri çıksın sikim hıyar desin de bir güruh peşine takılıp "tuz tuz" diye koşmasın. malum yaklaşan 2012 furyasından herkes haberdar. binlerce yıl evvel adamlar takvim yapmışlar, allah var güzel de yapmışlar. noluyormuş, o takvim 2012'de bitiyormuşta kıyamet o zaman kopacakmış cart curt. kitapları, yazıları yetmedi, filmlerini çektiler. her türlü ekmeğini yediler yani. peki diyelim ki 2012'de kıyamet kopacak, kesin. nolacak peki 2012'de? şöyle olacak; 2012'ye girdiğimizde alacak bir telaş insanlığı. ulan kıyamet kopuyor daha everest'e çıkmadım, vay efendim paraşütle atlamadım diye ortamda bir adrenalin manyaklığı olacak. zaten bir bölümü bu antin kuntin macera denemelerinde telef olacak. geriye kalanlar hevesini aldıktan sonra, durup düşünecekler. ulan ölecez şunun şurasında, bari sikimin keyfine göre yaşayayım diye salıcak ortamlara kendini. vakit yaklaştıkça öyle bir ortam oluşacak ki, iki karşı cins birbirini görmeye dursun, hemen üstlerini başlarını yırtıp sevişmeye başlayacaklar. koku filmindeki gibi meydanlar günah yuvalarına, grup seks partilerine ev sahipliği yapacak. insanlar daha fazla sevişebilmek için ekmeğin ucundan koparıp yolda koşarken tüketecekler o ekmeği. aman seksten mahrum kalmayayım, aman biraz daha tadına bakayım diye. insanlar işlerini güçlerini bırakacaklar, ekonomik krizmiş, savaşmış kimsenin umrunda olmayacak. adamın dükkanı yağmalansa "amaan koy götüne be oğlum, bozma tadımızı" diye sevişmesine devam edecek. bu açıdan seks hayatı durgunluk gösteren insanlar, 2012'de kral olacaklar. öyle ki yılların abazanlığını böyle bir ortamda atan adam, kral da olur şah da padişahta. çıkma teklifi diye bir şey olmayacak, teklif diye bir şey olmayacak. sevişelim mi? evet. olay bitti. zaten mayalar da "ulan bu takvimi yapacak aklımız var, ileriyi görecek kadar aklımız da var. öyle bir zaman olacak ki insanlar seks yapmak için her türlü yola gelecekler. kızlar beni anlayan erkek yok diye kendilerini paralayacaklar, erkekler de ulan gene mi rüya be diye mastürbasyonun dibine vuracaklar. şöyle bir takvim yapalım 2012'de mala vurmayan kimse kalmasın" diye düşünmüşler. allah onlardan razı olsun, sayelerinde 2012'de seksin kralı dönecek ortamda. kıyamet mi? siktir et lan ne kıyameti, seks var diyorum seks.

Cuma, Ağustos 28

sik açılımı


o açılım, bu açılım derken alın size sik açılımı. mecazen değil hakikatten sik açılımını gözler önüne seriyorum. o sik açılacak, benden söylemesi. ayriyetten internette böyle fotoğraf bulacam diye anama babama yakalansam halim nice olurdu.

Perşembe, Ağustos 20

uğur dündar bugün bol giymiş

çağımızın hastalığı nedir diye sorsak sokaktaki vatandaşa, kalp der, aids der, babama sorsan yüksek tansiyon amına koyayım der. ama çağımızın hastalığı stres arkadaşlar. bunu bilelim, dost meclisinde, ortamlarda bu bilgimizi insanlarla paylaşarak " aa ne kadar da bilgili çocuk" etiketini yapıştıralım üstümüze. ve uzun yıllar çalışan bilim adamları var bildiğiniz üzere, bunlar ota boka çalışıyorlar. bizim evin musluğu bozulmuş desem oturup yıllar boyu süren araştırma yapacaklar, öyle manyak adamlar bunlar. tabii bu hastalığa da çare buldular, doğal yollardan alternatif tıptan yararlandılar. onu bunu siktir ette stres bileziği buldular, buldukları yetmiyormuş gibi gazeteyle birlikte dağıttılar. gazetenin verdiği stres bilezikliğini takmış bir memleketin insanıyız biz. stres bileziği kesmedi, yogadır, nefestir, auradır, karmadır herkes bişeye sarıldı. hatta tarkan karma diye albüm bile çıkardı, yetmedi ecnebiler dizisini yaptı. ben de yıllar süren bir takım araştırmalar yaptım, istişareler yaptım, halvete girdim. ve akıl almaz bir sonuca ulaştım. önce tüm hindistan'ı olsun çin'i olsun bu tip memlekete küfürler ettim. yetmedi mistisizmin ecdadını sikeyim dedim. karmanın beni getirdiği yer dünyanın kırılma noktasıymış meğer. şimdi sözlerime kulak verin insanlar, bunu okuduktan sonra hiç birşey eskisi gibi olmayacak. öncelikle bu tip ruhiyat temizleme işine para kaptıranlar, hemen kaçın o kurslardan, stres bileziği alanlarda gitsin hurdacıya satsın. çünkü karmanın özünü buldum özünü!
İŞTE KARMA FELSEFESİNİN GERÇEK YÜZÜ!!!!!
seversen sikilirsin, sikersen sevilirsin.
işte karmanın iğrenç yüzü bu arkadaşlar. yıllarca yediler sizi karma diye, ying yang diye, iyi kötü diye. meğer hepsinin altında yatan ana fikir buymuş. karma dediğin bundan ibaretmiş meğer.

Cumartesi, Ağustos 15

ferdi tayfur dinlemek çok güzel

hüzünbaz dj, çılgın karikatürist, naif insan enrah bulut'la kuzen oluyoruz malumunuz. aramızda pek yaş farkı olmaması ve çocukluğumuzda aynı semtte olmamızdan ötürü beraber büyüdük. ve biz büyürken hayatta en çok zorlandığımız şey kadınlar değildi, hayır. bizi sıkıntıya sokan tek şey siz ikiz misiniz diye soranlara "hayır biz teyzeoğluyuz" diye cevap vermekti. başta eğlenceli geliyordu, ulan çok benziyormuşuz birbirimize, ikiziz oğlum biz diye ufak hayal dünyamızda çeşitli kurgular yapıp eğleniyorduk. ama zaman geçtikce can sıkıcı bir hal almaya başladı bu durum. beni, enrah'ın ikizi, enrah'ı da aras'ın ikizi diye çağırıyordu insanlar. çocukluk travmamızdı bu bizim. işin garip tarafı biz birbirimizi hiç benzetmiyoruz. şu yaşımıza geldik hala insanlar "aa siz ikiz misiniz, siz kardeş misiniz" diye soruyorlar. enrah'ın esas kardeşi olan samcığı ise kimse umursamıyor, biliyorum içerliyor çocuk. üçümüz yanyana geldiğinde kardeşlerden daha çok daltonlara benziyoruz, neyse samcık bıyıkları kestide soyutladı kendini. buraya kadar herşey açıksa olaya gelelim. şimdi efendim bu enrah olucak şahıs, yıllarca chester bennington'a benziyorum diye dünyanın ekmeğini yedi, ortamların piçi oldu çıktı. şimdi ey duyarlı insan, ey vicdan sahibi şahıs, söyle bana. madem biz bu adamla bu kadar benziyoruz, ikiz diyorlar kardeş diyorlar. be estetiğini siktiğim aleminde bu kadar benzediğim adam chazzy'e benziyor diye karizmasına karizma katarken, aynı insanlar beni nasıl ümit besen'e benzetiyorlar, cemil ipekçi'ye benzetiyorlar, sophie ellis bextor'a benzetiyorlar. insanlığa inancım kalmadı, adaletinin amına koyayım dünya.

Salı, Ağustos 11

genç kızların korkulu rüyası

işte ırz düşman!!!


"seks türkiye'de tabu abi". bu cümleyi belki milyonlarca kez duyduk, okuduk. dünyanın en pis klişelerinden biri de bu cümle. diğer önemli bir husus, bekaret. tabii şöyle bir durumda söz konusu, bizim erkeklerimizin hepsi dünyanın en seksi ve çekici adamı olduğu için, ve bunlar ortalama günde 5 kadınla yattıkları için, bekaret onlarında gözünde değeri olmaması lazım değil mi? değil işte, o öyle değil. herkes şuna siktim, bunu siktim deyipte "evleneceğim kadın bakir olmalı aga" mantığı nedir. yo yo, burada duyarlı erkek triplerine girmiyorum. kadınlarımızda da var bu denyoluk, bekaret çok kutsal, çok önemli bişey. gerçi seks türkiye'de tabu abi, toplumumuz kabul edemez böyle bişeyi. ya her ne sikimse işte, böyle olaya sosyal duyarlılık tadında yaklaşayım dedim de beceremedim. şimdi efendim ben gördüğüm, duyduğum, okuduğum üzere genç kızlarımızın en büyük derdi "acaba bekaretim bozulmuş mudur?". ve yine seksin kralı, padişahı haydar dümen'in sayfasından anladığım üzere evlenmeden evvel bekaretini kaybetmiş kızların %98'i bisikletten düşmüş, veya bisikletin selesiyle bir ilişkileri olmuş. ilişki dediysem girmiş işte bunlara, konuşturmayın lan beni kötü kötü. o zaman dedim ki kendi kendime, ulan ne pis bişeymiş bu bisiklet. dünyanın en sapığından daha kötü, daha zalimmiş. bunu anlamamla yolda geçen çocuğun bisikletine tekmeyi koymam bir oldu, çocuğun babasıyla olan münakaşımızı burada anlatmak istemiyorum. ama görüldüğü üzere bisiklet hem ırz düşmanı, hem insanları birbirine düşüren bir şeytan icadı. genç kızlarımızın artık canı yanmasın, hayalleri kararmasın diye bu şerefsizin fotoğrafını yayınlıyorum. tanınmasın diye siyah bantta çektim, niye böyle denyoluklar yapıyorum inan bilmiyorum.

Perşembe, Ağustos 6

Sami Hazinses ve Kadınları

yesari'de gördüğüm bu yazı dizisini başka birinde daha gördüm. güzel güzel bahsetmiş, ulan dedim ben neden yapmıyorum. çünkü dostlar, sözkonusu kadınlarsa söz hakkı benimdir.


liv tyler: kim ne derse desin dünyanın en güzel kadını. bir insan evladı bu kadar güzel olmamalı diye düşünüyorum bazı geceler, annem de gizli gizli babama diyor ki "bu çocuk çok içine kapandı, evlendirelim bunu". babama liv tyler'ın posterini gösteriyorum, "alırız" diyor. sorsan manavdan domates alıyor, biber alıyor sanki. ulan liv tyler bu, nasıl alıyoruz. yıllardır her dost meclisinde o'na olan sevgimi, aşkımı dile getirdim. dediler ki liv sana yar olmaz, dediler ki bu aşktan vazgeç. söz, yılmadım yılmayacağım. sikilmez.


charlotte gainsbourg: çemçük ağızlıların en güzeli. anasına bak kızını al atasözünün gerçeğe dönüştüğü insan. hele birde içli içli şarkı söylemesi yok mu, oy gadan belan bana gelsin diye türküler çığırıp, bozlaklar söyleyesim geliyor sana ay yüzlüm. her türlü gideri var.


asia argento: kadınlarım arasında bana en yakın olan. hem istanbul'a sıklıkla gelip gitmesi, hem üstsüz dj olarak nam salması ki üstsüz bu yanıyodur lan mantığıyla hareket ettiğimden, bana verir gibime geliyor. zaten babası, müstakbel kayınpederim dario'nun sıkı bir hayranı olmam işimi daha da kolaylaştırır diye düşünüyorum. sikilir.


kate winslet
: şimdi senin ne kadar harikulalde bir oyuncu olduğundan, aldığın oscar ödüllerini sonuna kadar hakettiğinden filan bahsedebilirdim. eğer burası sinemayla ilgili bir yer olsaydı. ama bitiyorum ulan sana. ayriyetten evli olan tek kadın sensin, sam abi kusura bakmasın. o'nu da çok seviyoruz ama kusura bakmasın. çoluğunla çocuğunla gel kabul kate, ev var, dükkan var, tarla var. gül gibi geçinir gideriz be. ha ağzını yediğim kate'i.


cate blanchett
: o ki ağzıynan, mermer gibi teniylen beni benden almış. o ki nice koç yiğitlerin aklını bir bakışıylan almış. hal böyleyken benim bu güzelliğe kayıtsız kalmam düşünülemez. yalnız sen de evlisin, kate'te bırakacaktım evlilere olan ilgimi ama ne yapayım yani, güzel gözlerinden sen suçlusun cate.


porno filmlerde karşıma çıkan kadın: adını bilmiyorum, hoş öğrenmek için çaba da sarfetmedim. ama yaptığın işleri gerçekten beğeniyorum. hani tam bir metod oyuncususun. belki de amerikada avrupada bir markette çalışıyorsun, bir cafede garsonsun. ama biz türküz be güzelim, oktay kaynarca mafya rolü canlandırdı diye o'nu mafya sanan insanlar var, tecavüzcü coşkun'un arkasından taş atan insanlar var. hal böyleyken ben de oynadığın rolü üzerine yapıştırmışım, seni hakikatten filmlerde canlandırdığın hizmetçi gibi, hemşire gibi düşünüyorum. sikilir.

Pazar, Ağustos 2

yemek katam yersin?

bebetom, sarı çiçeğim
ay yüzlüm, saf bakışlım.
biliyorum ekonomik krizdesin,
biliyorum çıkmazlardasın,
ama bebeğim
eğer bu çıkmaz yüzünden
yemekteyiz'e katılırsan,
sana ana avrat küfür ederim.
ekran başında
diğer rakipleri desteklerim.
çünkü dudu dillim,
aynı evdeyken
ekmek kesmekten aciz,
yumurta pişirmeyen seni
ekran başında musakka yaparken görürsem
yıllarıma yanarım.
ve eğer ahu bakışlım,
eğer ki yemeğinin içinden
kıl çıkarsa,
sakın söyleme bunu ev sahibine.
ağda yapmadığını söylerse yüzüne,
ekran başındaki 72 milyona rezil olursun.
eğer yemeğin eti pişmemiş,
yağı çok olmuş, tuzu yokmuş
gibi eleştirilerde bulunursan,
ben seni samimi bulmam.
bilirim ki o 45 beden olmuş bedenin
tuzuymuş, yağıymış demeden
lüplettiğinden, götürdüğünden olmuştur
diye,
anama babama gaz verir
kötülerim seni.

Salı, Temmuz 28

adı muhittin olan birinden korkarım

geçen kahvaltımı bitirip sigara, çay, gazete triosuna kendimi kaptırıvermişken magazin ekinde davut güloğlu'nun röportajına denk geldim. adım davut değil de david olsa böyle davranmazlardı diye koskoca bi başlığı vardı. be davut, bırak adının david olmasını, adın isa olsa, tanrı olsa gene bi sikim olmazdı senden. şimdi görüyoruz ne david'ler var, bişey olmamış. vatanına, milletine, anasına, babasına faydalı yararlı olamamış. niye böylesin diyenlere "abim benim adım davut olsa bana böyle davranmazlardı" diye cevap veriyordur. e şimdi babam beni karşısına alsa, "aras niye böyle yapıyosun oğlum" dese. ben de desem ki baba benim adım adam olsa, albert olsa bana böyle demezsin desem, o babam benim yedi ceddime küfür etmez mi? av tüfeğiyle, 6.35'le peşime düşmez mi a canlar? o yüzden hiç götünü başını oynatmana gerek yok, bu işler isimle olmuyor davut, çok üzgünüm. yapıcak bişey yok davut, kaderine razı ol. bi de fransız kadınlarına hasta olduğum için oğlumu saint joseph'e yazdırdım demen beni gözyaşları içersinde düşünmeme sebebiyet verdi. samcık "abi niye ağlıyosun, hayırdır" diye sorunca ben türkiye'de değil de fransa'da yaşasam bana bunu sormazdın diye trip attım çocuğa. şimdi ben de büyük göğüslü kadınlardan hoşlanıyorum, çocuğumu büyük göğüsleri olan öğretmenlerin olduğu okula mı yazdırayım. amına koyayım sen çocuğun geleceğini mi düşünüyosun, kendi sikinin keyfini mi anlamadım. çocuğu okula almaya gideyim de iki fransız manita görürüm, adımı da david olarak söylerim, o biçim havam olur mantığı sezdim sende davut. okul çıkışında bekleşen ergenlerden ne farkın var? belki bir farkın var, o da ismin david değil davut. nayn davut.

Çarşamba, Temmuz 22

acı umut

henüz 20'li basamağa gelmediğimiz yaşlardı. yakın dostlarım erman ve barbaros'la fındıkzade'de öğrenci evinde kalıyorduk. sonra öğrenciliğimiz kalmadığı gibi ev de oldu sana bekar evi. ev tam anlamıyla bir yarrak tarlasına dönmüştü. gelenin gidenin haddi hesabı yoktu, ama seks olmuyordu. ama bu bir seks hayatımız olmadığı anlamına gelmiyordu, evin dört yanında bulunan tuvalet kağıtlarından bu anlaşılabilirdi. zaten mastürbasyon yapmanın "düzenli seks hayatı" olduğunu sanan insanlarla aynı evde yaşıyordum. gerçi o zamanlar kadın peşine de düşmüyorduk. bizim için 3 şişe şarap, yarım kilo toz şeker herşeye kadirdi. hele birde bi plaka mühürümüz oldumu, dünyayı biz yaratmıştık. bize göre mühür herşeyin anahtarıydı, o varsa gerisi yalandı. ama ev sahibimiz hacı emin amca öyle düşünmüyordu, erman bi keresinde kirayı öyle vermeye çalışmıştı çünkü. ev sahibimiz bizi iyi çocuklar olarak tanıyordu. erman'da tam bir nurcu tipi vardı, hala da var zaten. barbaros kafası güzel olduğu zaman "çile bülbülüm çile" adlı şarkının nakaratında "allah" diye coşması, ve her daim kafası güzel olup her daim bu şarkıyı söylemesi sanki bizim evin radikal islamcı bir örgüt evi gibi olması imajını veriyordu. evin sirkülasyonu daimiydi, arkadaşlarımız "ulan bunlar eve çıktı karılı kızlı ortam yapmışlardır, bize de ekmek çıkar" mantığıyla devamlı bizdeydiler. e hal böyleyken, bu kafada düşünen 10 tane adam bizim eve gelince olan manitada kaçıyordu. sonra niye bizim manitamız yok lan diye herkes birbirine soruyordu. e nasıl olsun amına koyayım, 10 tane adam evde birbirine bakıp "karı yok mu lan" diye soruyor. ben bile tedirgin oldum şimdi düşününce. evimizde yiyecekte pek bulunmazdı, dolapta devamlı alınıp tarihi geçen, tarihi geçtiği farkedilince atılıp yenisi alınan, o da aynı akıbete uğrayan süt, peynir, ve tereyağı vardı. sanmayın ki tereyağıyla yumurta pişiriyor, pilav yapıyoruz. sadece ben o zamanlar paris'te son tango adlı filmi izlemiştim. ulan belki bizde böyle bir olaya gireriz diye o gazla alıp en sonunda dekorasyon yaparken dolabı kolay çekmek için altına koyarak o hayalimide dolabın altındaki pisliklerle beraber süprülüp gitmişti. bugünler böyleyken birgün barbaros'un okuldan arkadaşı olan yasemin'le tanışma fırsatım oldu. sonra sonra biz barbaros olmadan görüşmeye, gönül maceralarına sürüklenmeye başladık. birgün yasemin'i bizde kalmasını, şarap içip muhabbet ederiz diye gazladım. sanattan filan konuşuruz diye de ekledim. sanata vermeyecek kadın yoktu o zamanlar. biraz naz edip kabul etti sonra. ben barbaros ve erman'a bu akşam eve manitanın geleceğini, geceyi eşin dostun yanında geçirmelerini söyledim kibar bir dille. önce yok, nereye gideceğiz gibisinden serzenişlerde bulundular. siktirin gidin lan diye çıkışınca kabul ettiler bu teklifi. romantik biri olaraktan yemek hazırlamaya koyuldum ama tencerelerde şarap kaynatmaktan kullanım dışına çıkmıştı bütün tencere ve türevi mutfak aletleri. siktir et diyip dışardan yemek aldım, hem pratik hem de benim yapacağımdan daha iyi ve lezzetli olduğunu düşündüm. düşünmediğim şey ise yasemin'in vejetaryen olma ihtimaliydi. ben ikimizin yerine de hayvanlar gibi yemiştim, kız aç kalmıştı. kendisine birşeyler alabileceğimi, isterse evde bişeyler hazırlayabileceğimi söyledim. zahmet etme evde bişeyler yaparız dedi. yaparız da ne yapacağız amına koyayım, tereyağı var, peynir var, yumurta var. ben yumurta teklif ettim, binbir nazla kabul etti. ben yumurtayı yaparken bir yandan da tereyağının faydaları hakkında nutuk atıyordum yasemin'e. yumurta pişti, yasemin yedi, ben hala tereyağını övüyordum. yasemin okulla alakalı dertlerinden bahsediyor, okul bitince yapacağı işlerin planını şimdiden hazırlıyordu. o okul dedikçe ben tereyağı dedim, o iş dedikçe ben sağlık dedim. sonra muhabbet sıkmış olacak ki film izleyelim dedi. paris'te son tango var dedim, çok güzel film dedim, mükemmel bir sanat eseri, fevkalalde bir başyapıt dedim. anladım tereyağını şimdi dedi, ben anlamadım. filmi kendisinin de izlediğini, ve bir kadın olarak o iğrenç sahneden nefret ettiğini, kendisine bir daha tereyağıyla ilgili birşey söylersem gideceğini söyledi. o an anladım ki değil tereyağı, lambadan cin çıksa ben yine sekse ikna edemezdim gül yüzlü yasemin'i. iyi yatalım o zaman dedim, kibar bir insan olarak benim yatağımda yatmasını, kendimin salonda uyuyabileceğimi söyledim. sevinerek kabul etti, benim ne kadar anlayışlı olduğumu belirtti yatağımı kendisiyle paylaşmamdan ötürü. rahatsız olup olmayacağımı, salonun pek temiz olmadığını da eklemeyi unutmadı. ama benim de eklemeyi unuttuğum şeyler vardı. sen benim yatağımda yatarken ben annemin sık sık değiştirirsin diye verdiği nevresimlerle, çarşaflarla uyudum içerde. sen ise üzerinde binbir nevi leke bulunan nevresimlerde fosur fosur uyudun. intikam soğuk yenilen bir yemekti, ben taze taze yedim.

Pazartesi, Temmuz 20

bizi ele geçirmek istiyorlar!!



bizim bi evimiz var, kendimizin çok şükür. 3 oda 1 salon, 130 m2 ferah ferah. anne-baba var, kiraydı, faturaydı, yemekti, çamaşırdı derdi de yok. günler güzel geçiyor yani. lakin bizim evde bir dikiş makinası var, ne işe yaradığını hala çözemedim. bu yaşıma geldim daha o makinanın çalıştığını görmedim, sesini duymadım, hayrını görmedim. 20 yıldır ilk günkü gibi yerinde sabit duruyor. ve ben kafam güzelken veyahut gece kimse rahatsız olmasın diye ışıkları açmayıp banyoya giderken bu amına koduğumunun makinasına çarpıp küfür edip bütün evi ayağa kaldırmaktan sıkıldım. ne işin var lan bizim evimizde, makina? annem ki, 365 günün ayakta olduğu her saatini evin yerini değiştirmekle uğraşan bir kadıncağız, o makinayı niye oradan kaldırmıyor? ulan yeri geliyor eşyaymışım gibi beni odamdan alıyor salona koyuyor. tam oraya alışırken alıyor bu sefer öteki odada yatağın altına saklıyor. anne napıyosun diyorum, ben böyle sevmedim orada daha güzel diyor. kendi öz evladını bile hoşuna gitmediği için bir eşyaymış gibi yerine değiştiren bu kadın, yıllardır o dikiş makinasını ısrar ve inatla çalışmadığı halde yerinden kıpırdatmıyor. bize bunu açıkla anne, neden? acaba diyorum hani sihirli annem dizisinde cadı mıdır ne sikimdir, o kadının babasını annesi bir büyüyle köpek yapmıştı da adam dışardan bakınca evin köpeği gibi gözükürken esasında evin babasıydı, reisiydi. ulan diyorum acaba bizde de böyle bir durum mu var. esasen babam, kara bir büyüyle dikiş makinasına çevrildi de annem o yüzden mi atmaya kıyamıyor. yada dikiş makinasının olduğu yerde gizli bir geçit mi var, rosemary'nin evladı filminde ki gibi hafize teyzeyle, belgin ablayla buluşup ayin mi yapıyorlar. transformesmış, terminatörmüş bok yesin bizim dikiş makinasının yanında. dur lan ben şunu bir kurcalayayım da işin aslını öğreneyim.

Cumartesi, Temmuz 18

açıklamalı isyan*

ne küresel ısınma, ne ekonomik kriz, ne de babamın yarın beni sabah kaldırıp rakı aldırmaya gönderecek olması. hiç biri zerre sikimde değil. yansa dünya yine umrum olmaz şu an itibariyle. benim alıp veremediğim, hayattan vazgeçirten mevzuu 19 temmuz sik ananın amını dumansız hava sahası filan şeyi. bu ne faşistlik, bu ne şovenliktir arkadaş. sanki sigara kimyasal silah gibi bişeyde, iyice tecrit ediyosunuz bizi. amına koyayım yarın öbür gün "sigara bulunduruyor" diye savaşta açarsınız siz bize. e ben sizin ecdadınızı sikeyim, e ben sizin kökünüzü sikeyim. mantıklı olan bi bölüm sigara içilebilir, diğer bölüm de içilmez. içmek isteyen gider orada içer, içmek istemeyen ne yaparsa yapsın, orası beni pek enterese etmiyor. ama böyle topyekün savaş açmak ne demek yani. dumansız hava sahası uğruna ülkenin uğrayacağı ekonomik kaybı kimse düşünmüyor mu, bi tek ben mi düşünüyorum lan bu vatanı? eğer o kahvede sigara yasağına uyupta dışarda sigara içen adam görürsem ona da girişecem. hem de nasıl bilir misin? tekme tokat girişecem yemin ediyorum. ulan o kadar sinirliyim ki küfür edemiyorum. oysa bunu yazmadan önce ne küfürler düşünmüştüm başbakanından sağlık bakanına, zabıtasından sigarayla savaşanlar derneğine kadar. şimdi yazdıkça kinim büyüdü, unuttum hepsini. dur hazır aklıma gelmişken sigarayla savaşanlar derneğine küfür edeyim biraz. be aklınızı fikrinizi sikeyim sizin başka işiniz gücünüz yok mu oğlum sizin? ulan sersem sikin mahsulleri 3. dünya svaşı yolda, nükleer savaş başlayacak diye millet götünü yırtıyo, siz kalkmışsınız hala sigarayla savaşalım, biz duman avcılarıyız. sizin avınızı da sikeyim dumanınızı da sikeyim. youporn'u kapatarak zaten yeteri kadar sıkıntı verdiniz bu nesile, daha ne istiyosunuz lan!!

* bu yazı çok küfür içerir. dikkat çeksin diye kırmızı yazdım sonra götünüzü başınızı oynatmayın "çok küfürlü" filan diye. öfkeliyim. görüşürüz.

Salı, Temmuz 14

çok duygusal (2009'un en güzeli!!)

henüz 14-15 yaşındayken
lise öğrencisiyken
76T çalışırken
cepte 2-3 bira parası varken
okul kıyafetiylen
nevizadede bira içerken
son parayı tinere yatırırken
topkapı-avcılar minübüsü
1.15'e kadar çalışırken
biz henüz 2 gençken
sabi sübyanken
topkapı sur altında
arabalara otostop çekerken
bizi ibne sanıp
bize selektör yakarken
o piç kuruları
biz, bizi sikecekler mi
diye tırsarken
avcılar'a 7 otostopla giderken
yada taksiclere yalvarırken
e-5'ten karşıya geçerken
eve giderken tinercilerle kapışırken
eve varınca götü kaybetmediğimiz için
tanrıya şükrederken
aklımda sen, yalnızca sen
vardın metrobüs..

Cuma, Temmuz 10

sikli baba tekkesi

ali abiyle yemek yemeğe giderken yolda eski sevgilime rastladım, didem. kucağında bir çocuk, şaşkın bakışlarla karşıdan karşıya geçmeye uğraşıyordu. bir an içim cız etti, eski günlere bir özlem duhul etti. ali abime de bahsettim, o'da kafana takma dedi. ulan sonra dedim ki o kucağında ki çocuk benim de olabilirdi, hatta beni görse "aras, bu çocuk senin" diye kucağıma verip eski çılgın günlerine dönebilirdi. sikerler deyip, usul usul arabaların arkasına saklanarak biberledim ordan. eski sevgililerimin hepsi birer birer evlenmiş bulunmakta, hatta aralarında çocuk peydahlayanlar çoğunlukta. ben hala barbaros'la, enrah'la "ne güzel karılar var lan" kafasındayım. çocukluk aşkımın tam karşı dairemize taşınması, güzel kafayla o'na bebek arabasını merdivenlerden çıkarmasına yardım ederken nilsu'nun yaramazlıklarından bahsedip gülüşmemiz bu yazıyı yazmama sevketti. amına koyim sanırsın ki o bebek arabasını omuzlayan aras öztürk çolak değil de, londra'da yaşayan, plakçıda çalışan vincent roger. artık silkelenip kendime gelmeliydim, bu umarsızlık, bu müşfikliğe bir dur demeliydim. madem ki benimle bir geçmişi olan kadınların hepsi evlenip, çoluk çocuğa karıştı, ve bu kadınların ortak noktası benim. o halde bunu bir avantaja çevirmeliydim. şimdi evlenmiş bütün eski sevgililerimi bir şekilde ulaşıp bir zamanlar beraber olduğumuzu, kimiyle sevişip kimiyle öpüştüğümüzü beyan etmelerini isteyeceğim. sonra oluşturduğum o portfolyoyla güzel bir katalog oluşturacağım. sonra "çizgi dükkanı sanat evi" yazan tabelayı "sikli baba tekkesi" diye değiştireceğim. evlenip çoluk çocuğa karışmak isteyen kadınlara hizmet vereceğim. hizmet derken sikmek yani. neticede keramet ben de, el sürdüğümün kısmeti açılıyor. e bütün dertlerinin dermanını kocakarı ilaçlarında, hocalarda arayan genç kızlarımıza bundan daha güzel, daha yararlı bir oluşum düşünemedim. ilk hedefim de her fırsatta televizyonlara, gazetelere çıkan, "evlenilecek erkek bulamadım :(" diyen, sik hastası mankenlerimiz, oyuncularımız, şarkıcılarımız.

Pazartesi, Temmuz 6

aranızda alzheimer olan varsa okumasın

eva'm beni mimlemiş, allah razı olsun. esasen mim kafasını pek sevmiyorum, ama eva'yı kıramıyorum da. o zaman mimize geçelim;

unutma, unutulanlar, unutanların ecdadını sikerler, ağza alınmayacak küfürler ederler. gözü kesmiyorsa o kadarına "abi zaten motordu ya" diye sağda solda arkasından konuşurlar. gizli numaradan çaldırıp kapatırlar, dün seni rüyamda gördüm diye dravdan mesaj atarlar.

evet, benim unutulmayanlarım bunlar. bide enrah'la bi kadının eteği açılmıştı, elimizde süt şişeleri vardı, ben düşürmüştüm heyecandan. annem çok fena dayak atmıştı bana. onu unutamıyorum.

Cuma, Temmuz 3

yaş 35, siki tuttu dante

sigarayı yapılan zamma şiddetle karşı çıkıyorum. sizin yapacağınız işi sikerim. bırakmıyoruz arkadaş, ne diye hala zam yapma sevdaları? ötv, kdv indirimi yapmışlarda onu karşılamak içinmiş. bana ne lan piç, bana güvenipte mi indirime gittin. ulan ben şu ötv'yi indireyim de nasıl olsa aras günde 2-3 paket sigara içiyor, sigaradan gelen parayla o açığı kapatırım. neymiş avrupa birliği uyum yasalarıymış. amına koduğumunun avrupasının işi gücü yok, bizi birliğe almak için sigarayı bırakmamızı bekliyorlar. bunu direkt söyleyemiyor, zamlarla bizi yıldırmaya çalışıyorlar. be ibneler, be sığır sikleri. siz şu sigaraya zam yapacağınıza indirim yapsanız, ben günde 4 paket içsem, zaten otomatik olarak 10 seneye kalmaz ölürüm. ve benim gibi düşünen milyonlarca insan var. hal böyleyken 10 sene içerisinde ülke nüfusunun yarısı telef olup ölecek. ab'de artık bize zarar gelmez bu memleketten deyü alırlar bizi birliğe. hiç mi aklınız çalışmıyor oğlum. bu kadar basit lan. son sözüm de sana camel sahibi. oysa dün seni her zaman ki gibi 4.60'tan almıştım da nasıl mutlu olmuştum. eşe dosta hava atmıştım benim sigarama zam gelmedi diye. ama noldu bu sabah, hah noldu! eski sevgililerim gibi, sorun sen de değil ben de diyen kadınlar gibi 5 lira yapmışsın sen de sigarayı. o yüzden, çok özür dilerim arkadaşlar affedersiniz de, senin de amına koyayım camel kere.

hangi sigaraya baksam zam gelmiş
yok mu bu sigarada indirim?
bi daha sigaraya zam yapanın
ecdadını tepetaklak sikeyim.

Pazar, Haziran 28

doğduğun günü

kutlarım.

bir kadın var
adı bana özel,
şaka lan ben mi koydum adını da
bana özel olsun.
gayem biraz artistlik yapmaktı
ama onu da beceremedim
kadın var, evet
güzel de bir kadın.
hani yolda yanımızdan geçerken
arkasından bakıp bakıp
yanımızdaki arkadaşımıza
"oğlum çok güzel kızlar var lan"
dedirten türden bir kadın.
o kadın ki,
tırt fransız sanat filmlerini sevse bile
yine de vazgeçiremedi beni kendinden
hem de yengeç kadını olduğu halde?
onu boşver,
ah müjgan ah'a kötü dedi de
yine de sesimi etmedim.
bu şiir,
birine hediye almaya
paranız yada vaktiniz yetmezde
sikimden kağıda bişey çizip/yazıp veririsiniz ya
aynen öyle bişey.
doğumgünün kutlu olsun
mutlu ol senelerce
sana sikko bi şiir yazdım
okursun gecelerce
sen bayık sanat filmi izle
günlerce
ben yeşilçamda iyiyim
hiç beni bekleme...

esther
'e doğumgünü armağanımdır. şiirin sonundaki üç noktanın hiçbir geçerli açıklaması yoktur.

Çarşamba, Haziran 24

komple komplo teorilerim

ülke olarak neden kalkınamadığımızı uzun uğraşlar sonucu çözdüm.bu vesileyle neden dünyada söz sahibi olamadığımızı,neden ab'ye giremediğimizi ve ekonomik çıkarlar için bizi yabancı erkeklere tercih eden kadınlarımızın amacını çözdüm.bu uzun ve çileli gözlemi bizzat kendimden yola çıkarak ulaştım.şimdi şu memlekette,çalışsın çalışmasın,eli ayağı düzgün her türk genci muhakkak ki bir akrabası taşınırken o eşyaların taşınmasına yardım etmiş,ter dökmüş,serinlemek için gazoz-kola içmiştir.ve yine o genç mutlaka kendi evi,olmazsa yine bir eş-akrabanın evini boyamasına yardımcı olmuştur.şimdi bilindiği üzere bu işleri yapan insanlar var,bu sektörden para kazanan adamlar var.e hal böyle olunca her işi evde oturan çocuğa yaptırırsan,ve bir bardak kola bir tabak börekle geçiştirirsen,bu sektördeki adamlar ne yiyecek arkadaş?o adamlar işçilerine maaş yerine kola börek mi verecek?bi gün olsun benim amerikalı,ingiltereli,kanadalı arkadaşlarım demediler ki bana "aras bugün teyzemgil taşındı onlara yardım ettim anam sikildi" ya da "ya moruk bugün badana yaptık,herşey her yerde amına koduğum evinde" diye serzenişte bulunmadı.filmlerde bakıyoruz,eğer biri,başka birinin evini boyamaya yardım ediyorsa kesin seks oluyor.adamlar sadece seks karşılığı yardım ediyolar.ama bakıyorsun adamların taş gibi komşuları var.e ben kime böyle bir teklif yapayım,hafize teyzeye mi yapayım,halil amcaya mı yapayım?onlarda sikilmeyeceklerinin farkında oldukları için boya badana,taşınma işleri olduğunda hemen mahallenin gençlerini koparıyorlar.boyacıya,hamala verecekleri parayı yastık altına atıyorlar.yastık altına atılan para hiçbir şekilde ülke ekonomisine katkı getirmediği için bütçe devamlı açık veriyor.açık verilen bütçe vergi olarak halkımızın omuzlarına ekstra yük olarak biniyor.bundan bunalan vatandaşımız "lan zaten avrupada genç yaşta kutuyu açtırıyomuş cıvırlar" diyerek soluğu avrupaya atmaya çalışıyor.avrupa genç kızlarını korumak için bizi avrupa birliğine almıyor.bizi bu hale hafize teyzeler,halil amcalar düşürdü.bunu bilin.


Cumartesi, Haziran 20

babaların babası

yesari'ye ithafen;

sevgili babacığım,
bu mektubu sana yazarken sen salonda oturmuş, her zaman ki gibi içiyorsun.ben bu mektubu yazmasam da sen oturup içeceksin zaten.o zaman ne sikime yazıyosun lan dediğini duyar gibiyim. yo baba yo,artık bizde, o hep bana zorla izlettiğin rtl'de ki dizi karakterleri gibi olmalıyız.oturup içiyoruz ersin birahanesinde deme baba,öyle duyarlılık baba oğul ilişkisi değil bu.yada tüm sülale bizdeyken arkadaşımla buluşacağımı söylediğimde "manita mı? manitaysa çağır" demekte değil bu ilişki.yada beni günde 4 kere dia'ya gönderip 1 lt.lik değirmendere şarabı aldırman da değil.daha başka birşey benim istediğim.ama sana bunu desem benim bilcümle gelmişimi ve geleceğime küfür edeceğini bildiğim için bunu sana söylemiyorum.oysa sen bana var mısın yok musun'a katılmamı söylüyorsun.ben avrupai tatta bi ilişkimiz olsun diyorum, sen hala var mısın yok musun'dasın baba.bugün kendi saçını usturaya vurarak beni çok güldürdün gerçi.o yüzden pek salona geçemiyorum,çünkü sana bakıpta gülünce niye güldüğümü içinde milyonlarca küfür barındıran cümlelerle sorabilirsin.zaten ben bütün kötü huylarımı senden almışım.asabiyet,küfür,sigara,alkol,uyuşturucu,kumar vs. artık ne kaldıysa geriye.ama hiç birinden zerre utancım olmadı,hatta annem ablam "oğlum alkol içme,kumar oynama,küfür etme" dediklerinde "ben özcan'ın oğluyum" demekten gurur duyuyorum.tabi onlar'da gökhan'da babanın oğlu dediklerinde biraz göt oluyorum ama en çok ben sana benziyorum di mi baba? her babalar gününde olduğu gibi bu babalar gününde de sana bi büyük rakı alıp en sevdiğin evladın ben olacağım.gökhan her zamanki gibi bi sikim almayacak,nurdan'lar takım elbise,ayakkabı,telefon,traş makinesi gibi pahalı hediyelerle gönlünü çelmeye çalışırken ben bi büyük rakıyla senin kalbini fethedeceğim babacığım.geçen ufo gördüğünü iddia ederek beni can evimden vurdun zaten,ben senin hakkını nasıl öderim?bazen diyorum acaba arkadaşlarım senin hikayelerini dinlemek için mi benimle arkadaş oluyorlar yoksa beni sevdikleri için mi?senin sayende çok ekmek yedim baba,allah razı olsun.asmalı konak'ın çekildiği evi müze haline getirip girişte para alan zihniyet gibi ben de seni görmek isteyenlerden giriş ücreti alıp paranın amına koymayı düşünüyorum ama sen bu durumu öğrenirsen biraz sıkıntı olabilir.o yüzden pek yanaşmıyorum bu işe.şimdi ben bu satırları sana okutsam küfürlerin en kralını yerim,en ağırını işitirim.o yüzden hiç yazmamış gibi hareket ederken odamdan mutfağa geçerken salonda seni sesi kısık tv'de trt4 izlerken naber baba diyeceğim ve sen de iyiyim oğlum diyeceksin.salona girme gafletinde bulunursam bana tv'de o an hangi görüntü varsa onunla ilgili serbest çağrışımla aklına gelen ilk şeyi anlatacaksın.bunu biliyorum.babalar günün kutlu olsun diyor ve rakının yanında sana bi de şapka alacağımı söylüyorum.çok gülüyorum baba bildiğin gibi değil.canımsın.

Çarşamba, Haziran 17

dünyanın en güzel şeyi diye sorduk, cevabı "kadın" çıktı

dünyada her şey kadınlar için varolmakta. icad edilmiş bütün buluşlar,yapılmış bütün sanat eserleri,yaşayan bütün insanlar filan. şimdi biz erkekler zaten kadınlar için varız,kadın olmasa yemin ediyorum 1 saniye durmayız şu hayatta,öldürürüz kendimizi.peki kadınlar? kadınlar da kadınlar için var.en erkek gibi görünen kızın bile yakın bir kız arkadaşı vardır,neden? e amına koyim hangi kız,diğer kızı çekiştirmez,dedikodusunu yapmaz?bir insan niye yaşar sorusunun cevabı "kadın"dır.şimdi biz okuyoruz,neden?çünkü okumayana kız vermiyorlar,cahil adamı kim ne yapsın.sonra çalışıyoruz,çünkü parasız adamı kadın milleti neylesin.okuyoruz,izliyoruz,çalıyoruz,boyuyoruz.neden ulan neden?çünkü kadınlar var.herşey kadına ulaşmak için bu lanet dünyada.oov dostum bu dünyada yaşamak istemiyorum.şaka lan şaka mis gibi de yaşıyorum ama kadınlar var diye.kitap okuyoruz,film izliyoruz,sanatsal aktivilerde bulunuyoruz, gün olur da bir ortamda manita kaldırırız diye.eğer başka amaçla bu aktiviteleri gerçekleştiriyorsak ibne olmuşuz demektir,dibimizi dövdürüyoruz demektir.yine bu bağlamda kadınsı davranışlar sergileniyor,konu otomatik olarak tekrardan kadına bağlanıyor.mühendis oluyoruz,koca koca binalar gökdelenler dikiyoruz ki,kız istemeye gittiğimizde "oğlumuz ne iş yapıyor" denildiğinde mühendis cevabı verilsin ki kızı da versinler. yada kız versin çocuğa.nasıl oluyorsa artık.hiç bir erkek,ortamda karı kız kaldırılacak bir durum yoksa,misal kamyoncular diyelim.siz hiç bir kamyoncunun başka bir kamyoncuya "oğlum bi kendine bak la bi çeki düzen ver la, bu ne hal" dediğini duydunuz mu? duyamazsınız,çünkü ortamda kadın yok.eğer kadın olsa diğer kadınları etkilemek için kendine çeki düzen verdiği için hemcinsi de seksüel açlığını doyursun diye o'na böyle eleştrilerde bulunabilir.bunun sakıncası yoktur.yada 5-6 kişi kalan ve tamamı itü öğrencisi olan bir öğrenci evine gitsek.kadınlarla ilişkileri sıfırın altında olan bu arkadaşlar ölümle yaşam arasında ki ince çizgide raks ederekten dolaşmaktadır.ama bir kadın atın o ortama,bak o dişler nasıl fırçalanıyor,o saçlar nasıl taranıyor,o tuvalet kağıtları saniyesinde nasıl ortadan kalkıyor.dünyada herşey kadınlar için.kadınlar çok güzel,kadınları seviyoruz.

Perşembe, Haziran 11

Sanat Var!!!


dogboys airbrush team üyeleri ne yapıyor, ne işler çeviriyor diye düşündünüz mü hiç? sordunuz mu "lan bu adamlar ne ayak" diye. işte siz sormadan biz cevaplıyoruz bu soruyu, aklınızdaki bütün soru işaretlerini alıyoruz, fırlatıp atıyoruz. 16 Haziran Salı günü Avcılar Barış Manço Kültür merkezinde sergimiz açılıyor, 22 Hazirana kadar bu etkinliği takip edebilirsiniz. Pek saygıdeğer Ali Kocakaya'nın önderliğindeki dogboys airbrush team, sizin için var. Bekliyorum alayınızı sergiye.

detaylı bilgi filan almak istiyorsanız şöyle de bişey var;

facebook şekli

Pazartesi, Haziran 8

MASTÜRBASYON ÖLDÜRÜR

david carradine, güzel bir insandı. allah rahmet eğlesin. şimdi ölmüş insanın arkasından konuşmak gibi olmasın da be amına koduğumun çocuğu sen ki koskoca david carradine'sin, sen ki bir dönem kung-fu adlı diziyle bilcümle aleme kung-fuyu sevdirmiş adamsın. 250 küsur filmde oynamışlığın, dünyanın en ünlü yönetmenlerinle çalışmışlığın var. 73 yaşında adamsın, seviştiğin kadının haddi hesabı yok. be piç herif senin neyine bu yaşta 31 çekmek, neyine fantezi yapmak. ulan yakışıyor mu hiç sana be! ben şimdi ilerde çoluğuma çocuğuma seni nasıl anlatacam. baba bu adam kim dediklerinde nasıl cevap verecem, nasıl öldü derlerse ne diyeceğim? mastürbasyon yaparken öldü desem o bacak kadar velet seni nasıl ciddiye alsın, sanatına nasıl saygı göstersin? o değil bi de ufacık çocuğa mastürbasyonu anlatmak zorunda kalacağım, o yavrunun da aklını bulandıracam genç yaşta. david, ah be david. öyle bir çıkmaza soktun ki sevenlerini, artık hiç birşey eskisi gibi olmayacak. eskiden filmlerinde "kung-fu dizisinin unutulmaz oyuncusu" diye tanıtılırken şimdi " otuzbir çekerken ölen iflah olmaz oyuncu" olarak anılacaksın. o değil senin yüzünden mastürbasyondan korkar oldum, düzenli cinsel hayatımı bitirdin. sigara paketlerinin üzerinde "sigara öldürür" ibaresi gibi porno filmi takınca karşıma "mastürbasyon öldürür" yazısı çıkacak diye uykularım kaçıyor.

Çarşamba, Haziran 3

neden yalnızım diye soruyorum,mastürbasyonla avunuyorum

abimin 7,ablamın benden 5 yaş büyük olması, ve benim devamlı onların arkadaş çevresiyle takılmam çok acayipti. bu kişisel gelişimimi mükemmel bir yönde etkilerken, yanık bir kafaya ve kendi arkadaş çevreme ayak uyduramama gibi sıkıntıları da olmadı değil.çoğumuz gibi ben de küçükken sevimliydim, ve abla-abinin kız arkadaşlarına kendimi güzel göstermek adına kendi çapımda sevimlilikler yapıp ilgiyi üstüme çekiyordum.ortamda tek küçüğün ben olması,muhabbeti hiç anlamaması,her türlü şebekliği yapabilmesi ve ortamdaki bütün kızlarla zihninde aşk yaşaması nedeniyle göz bebeğiydim o ortamların.dilek ablayı sevdim,ayrıldık zeynep ablaya tutuldum.fırtınalı bir aşktan sonra seda ablayla kırıştırdım.yaşça küçük birinin size aşık olduğunu anladığınızda, o'nun aşkına karşılık veriyorsunuz hepiniz.işte ben de bu tufaya düştüm.dilek dedim,seviyorum dedi.sen biraz büyü dedi,seninle evlenecem dedi.hiç aklımda yokken zeynep geldi,aras, sen beni alsana büyüyünce dedi.oturacağımız evi bile çizmiştik.sonra seda çıktı,sevgilisiyle.ortamdaki herkesle gayet iyi anlaşıyorken sadece o ibneyle anlaşamam,ve seda'nın tek gerçek sevgilisi olarak seni seviyorum demesi seda'lı bir geleceği yaratmıştı kafamda.o oldu,bu oldu herkes bir şekilde kendi dalgasına düştü.düştü de ne oldu?dilek,zeynep,seda,hilal,şule ve diğerleri.ne oldu lan?hani benimle evlenecektiniz,hani bana varacaktınız.amına koyim yıllar yılı sizi bekledim,ergenliğe girdim bekledim,delikanlılığa girdim bekledim,20'li yaşların ortasına geldim bekledim.hani verilen sözler,hani dalınan hayaller?hepsi yalan mıydı yani,yıllar yılı sizin hayalinizle tutuştuğum,boşuna mıydı?hepinizden öyle tiksiniyorum ki.............................................

şaka lan şaka,bi kere verseniz herşey değişir.seda derim,zeynep derim,başka bişey demem.o yaşlardan bu yaşlara,sadece kadınlara karşı olan yavşaklığım değişmedi.o yüzden size karşı ilgisi olan bir çocukla "ben senle evlenicem" filan demeyin.bakın psikolojisi bozuluyor.durumu izah edin,ayrı dünyaların insanıyız deyin,sorun sen de değil ben de deyin,arkadaş olarak çok iyisin ama ilişkide bilmiyorum deyin.nice yavruları,bebeleri zehirlemeyin.yapmayın.

Cuma, Mayıs 29

kakam gibi gelsene

- 1 -
götüm misali
her zaman arkamdadır
yalnızlığımda..

- 2 -
içkili kafa
işerim ben üstüme,
utanma benden.

- 3 -
her yerde sensin
sıçtığım tuvalette
açan çiçekte..


- 4 -
ardından koşsam
bir parmak mı atarım
sarılır mıyım?


bu haikularımı cerrö'ye ve O'nun nadide kitabına ithaf ediyorum.

Pazartesi, Mayıs 25

ENRAH BULUT'u ÇOK SEVİYORUM

yılların eskitemediği dj enrah bulut 26 mayıs salı akşamı, tabiri caizse peyote zemin katın amına koyacak.gerek dj performansıyla,gerek gül yüzüyle dinleyenleri mesut bahtiyar edecek.blog aleminin en güzel erkek ve kadınları da bu muhteşem gece de kendilerine kısmet arayacaklar.çok güzel bir gece geçirmek isteyenler gelsin.

Cuma, Mayıs 22

yeri geliyor porno star oluyorum,yeri geliyor şarkıcı


malum her türk evladı gibi ben de şarkıları,türküleri internetten indiriyorum.çok beğenirsem gidip orjinalini alıyorum ama o da 2. el genellikle.limewire adlı nadide programı kullanıyorum bu işler için.nadide dedim çünkü,bu amına koduğum programında ne yazsam porno içerikli birşeyler çıkıyor.ferhat güzel diyorum,şarkı iniyor,bakıyorum porno.e adamlar emek sarfetmiş,çaba harcamış.emekçi bir insan olmamdan dolayı oturup izliyorum o pornoyu.geçen gün yine bir şarkı aratırken yazdım oraya erkin koray,arama sonuçlarında erkin koray'ın pornosu çıktı.indirmedim,yüreğim elvermedi.ulan dedim dur bir de kendimi aratayım,aratmaz olaydım.benim bile pornomu bulmuşlar,yetmedi albümümü çıkartmışlar,konsept albümler,best of'lar yapmışlar.ulan dedim ne adammışım ben meğer.hala eş dost ortamlarında "mala vurdun mu,milli oldun mu?" diye soran zevzevklere,kanıtlı girişicem.gavurun rocco'su varsa,yurdumun aras'ı var.

ha bu dosyayı indirdim mi?şerefsizim indirmeye kıyamadım.

Salı, Mayıs 19

abidin'den önce mutluluğun resmini çizdim

tansiyon aleti olan ev,dünyanın en eğlenceli evi.bir evde tansiyon aleti olanda,adeta o ev sirke,bir panayır alanına dönüşe.deneyin,görün.öncelikle yaşı 50'yi geçmiş bir ebeveyni aynı odaya sokun.bu insanların asgari 30 yıl birliklte olmaları,tansiyon aletiyle alacağınız keyfin hazzını arttırır.babanın adı özcan,annenin adı vahide olsun.özcan babayla vahide anneyi bir odaya koyduk.zaten bunlar daha 3. dakikada herhangi bir sebepten tartışmaya başlıyacaklar.yarım saate kadar bu anne-babayı doyasıya tartışırken izleyin.sonra tansiyon aletini dolaptan çıkarıp masanın üstüne koyun.önce vahide anne size ne aradığınızı soracaktır.tansiyon aletini çıkarınca tansiyon aletini ne yapacağınızı soracaktır.tansiyon aletini masaya koyunca tansiyon aletini niye masaya koyduğunuzu soracaktır.tansiyon aletini gören özcan baba avını 1 km. öteden gören kartal misali bakışlarını o egzantrik alete odaklayacaktır.sonra vahide anneye tansiyonunu ölçmesi için davette bulunacaktır.izdivaç ve yemek programları haricinde tek eğlencesi tansiyon ölçmek olan vahide annemiz bu teklifi anında yanıtlayacak ve özcan babanın tansiyonunu ölçecektir.yalnız bulduğumuz baba'nın alkolik ve yüksek tansiyon hastası olması yine keyfimizin hazzını maksimum seviyeye çıkaracak özelliklerdendir.sonra oturup saatlerce oların tansiyon ölçmelerini,babanın tansiyon ölçerken rakı içme sevdasında olmasını,annenin steteskop kulağındayken bağırarak konuşmasını izleyerek şahane vakit geçirebilirsiniz.hele ki eş akraba ziyaretlerinde sırasıyla bütün ortamda bulunan insanların tansiyon ölçtürme sevdasını izlemek,büyük bir mutluluğa yelken açtırır.biz erkek çocukların küçükken başımızdan geçen "göster amcalara pipini" olayı,yaşlı insanlarda "ölçsene ahmet'in de tansiyonuna" denk düşer.anne babaya alınacak en güzel hediye tansiyon aletidir.sizden küçük olanlara yapılacak en güzel şaka steteskop kulağındayken hafif bir fiske atmak olacaktır.yada herşeyi bir kenara bırakıp mustafa topaloğlu'nun "oy oy eminem:remix" şarkısını dinleyin,yakın kafaları.yada kilo problemi yaşadığını varsayan bir kadına "yok ya abartıyosun,bence gayet taş gibisin" filan deyin.sevgilinsinden ayrılan arkadaşınıza "sana kız/erkek mi yok ya,kendi kaybeder" diyin.diyin amına koyim,yalandan kim ölmüş.

Cuma, Mayıs 15

yaşayan efsane dedikleri buymuş meğer

peşinen söyleyeyim.kimse götünü başını oynatmasın yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük bestekarı ve gitaristi haluk levent'tir.kimse itiraz filan da etmesin.ingiliz ve amerikan bilim adamları gibi,ipe sapa gelmez konular hakkında araştırmalar yapmaya gönül vermiş biri olarak fransızların orospu çocuğu olduğunu kanıtladıktan sonra sıra haluk levent'e geldi.şimdi kim eline gitar alanda "akdeniz akşamları" nı söylemeye?yalansa yalan diyin.tüm gitara gönül vermiş insanlar hayatlarında bir haluk levent parçası söyleyip,çalmış olması kaçınılmaz bir gerçektir.vay efendim en büyük besteci bob dylan'mış,leoanrd cohen'miş.bırakın lan bu işleri,gitarı olan herkes bir haluk levent parçası çalabiliyorken "bob dylan'i kim sike" diyosa bu haluk levent'in başarısının bir göstergesidir.bilumum gitarist adayı jimi hendrix gibi,joe satriani gibi değil de haluk levent gibi çalıp,sahilde manita kaldırmaya çalışıyorken sen nasıl olurda jimi hendrix'i dünyanın en büyük gitaristi gösterebilirsin?ülkemizde ergenlerin büyük çoğunluğu hayatının bir döneminde sırtında gitar çantasıyla istiklal caddesinde dolaştıysa,gitar elinde poz verip fotoğraf çekildiyse,ve bu ülkenin tüm insanları "akdeniz akşamları"nı ezbere biliyorsa,kusura bakmayın da arkadaş haluk levent dünyanın en büyük gitaristi ve bestecisidir.

not:baktım haluk levent'i öven bir yazı gibi olmuş,o halde şunu ekliyeyim.haluk levent,o amına koduğum ambarlı sahiline yazın benden çok iniyorsun,haftada bir konser veriyorsun.sırf sen varsın diye sahilde dilediğimce oturup içemiyorum,sıcaklayanda ayaklarımı yağlı kirli denize sokamıyorum.allasen bu sene gelme avcılar'a,bırak biz bir kaç entel adam da sahilimizin tadına çıkarak.

Pazartesi, Mayıs 11

çok önemli sonuç

evet yapılan kamuoyu araştırması bize acı bir gerçeği daha gösterdi.burada hiç fransız arkadaş yok.o zaman bu kamuoyu araştırmasını niye yaptığımıza gelelim.şunun için;


ne kadar fransız varsa amına koyayım.hatta Le français est le fils de pute tous.fransızcam yok,google translate var.allah razı olsun.şu yukarda yazdığım çok ağır oldu gibi.siktir et ya,soran olursa "abi yanlış çevirmişim" derim.yalan mı yok.bu araştırmam tüm sikindirik fransız film yönetmenlerine gelsin.oğlum sevmiyorum sizi.

Cuma, Mayıs 8

çok önemli filan

aranızda fransız olan var mı? okuyan cevap versin.kamuoyu araştırması tadında.hadi canlar okuyan evet ya da hayır desin.

Çarşamba, Mayıs 6

mutluluk formulü veya sibel can diyeti gibi,ama değil

artık 1 mayıs'tan mıdır,havalar ısındığından mıdır nedir bu aralar çok duyarlıyım.ha yine yanıma gelen dilenciye küfür ediyorum,yine yere düşen birine "nolduuğ yarraam" diyorum,demek o kadar duyarlı olamamışım,olsun.bu duyarlılığımı,hemcinslerime yapacağım bir kıyakla pekiştirmeyi ümit ediyorum.nasıl mı?şimdi yine hangi bağyan blogcunun yazısını görsem, "ay hıdrellezde şöyle erkek istiyorum,hıdrellez baba bana böyle yakışıklı ver,brad pitt gibi adam çizdim de gömdüm"diyerekten bütün bağyan arkadaşlarımız erkek istemişler,dilemişler.e insanın aklına şu soru geliyor? ulan hıdrellez,bahar mahar değil de sırf genç kızlarımız hayallerindeki erkeğe ulaşabilmeleri için dış mihrakların oluşumuyla oluşturulmuş,bizi içerden çökertmek amacı taşıyan bir bayram kumpanyası mı? olsa ne olur.şimdi çevremdeki erkekler,kız bulamamaktan şikayetçi.e buradaki kadınlar erkek yokluğundan şikayetçi.peki nasıl olurda bu işi başarırım,nasıl yaparımda bu iki grubu birbirine nasıl yaklaştırırım diye geceler boyu düşündüm,ve buldum da.öncelikle hoşlandığımız bağyan arkadaşı gözümüze kestiriyoruz.örnek verecek olursak, caponizma veya yesari arkadaşlarımız.bunları takip ediyoruz,ve ne görüyoruz.onlar da tüm genç kızlarımız gibi gönüllerine göre erkek dilemişler.sonra gidip karşılarına çıkıyoruz.merhaba diyoruz,bi şaşırıyolar tabi,"noluyoruz lan" filan diye.beni tanımadın mı diye soruyoruz tüm yavşaklığımızla.kuvvetle muhtemel ,"yoo sen kimsin kiğ" diye tepki verecekler.işte o an,tüm üzgün yüz ifademizle,ben kağıtlara yazıp çizdiğin,kavuşabilmek adına fellik fellik gül ağacı aradığın adamım,şimdi böyle mi olduk diye çemkiriyoruz."ama ben seni istememiştim ki ya kem küm" diye şaşırmışken,e kızım sanki sen de johnny depp'i çizdin de biz çıktık karşına,çizdiğin adama bak bi de bana bak filan gibisinden yüksek sesle konuşarak karşımızdakini bastırıyor ve üste geçiyoruz.bundan sonrası hakkında pek bir fikrim yok,tamam bebekte diyebilir,imdat manyak var diye çığlıkta atabilir.eğer 1. şık gerçekleşirse arkadaşını bana ayarlıyosun,yok olmadı 2.şık gerçekleşirse topukların götüne vura vura kaçıyosun.bu yazıdan sonra kaç kişi gerçek aşkına kavuşup mutluluğa yelken açacak o kadar merak ediyorum ki.......

çok duyarlıyım ya o yüzden böyle romantik bi son,uzatılmış noktalama işaretiyle bitirmek istedim ama yapamadım.esen kalın.

Pazartesi, Mayıs 4

içme sigara içme



dikkat ettim,blog camiasında insanlar sigara bırakma çabası içersinde.günde 2 paket sigara içen biri olarak onlara bir şiirimle destek olmak istiyorum.esasen hiç sikimde değil ama duyarlı bir insanım,amatör şairim.kendimi kontrol edemiyorum.

Perşembe, Nisan 30

gittiğin gün kederimden ançuez sürdüm böğrüme

gittiğinden beri gadalım,
flash tv'nin esiri oldum.türkülerle türkü bacıyı kaldırmışlar,içerledim.posta gazetesinin amatör şairler sayfasında ampul gibi vesikalık fotoğrafımla şiirimi yolladım,eş dost tebrik etti.cartel'i tekrar toplayayım dedim,beceremedim.gittiğinden beri duyarlı,terkedilmiş,üzgün adam rolü yapayım dedim,amca oğlunun düğününde ceketi belime bağlayıp halay başı olduktan sonra yiyemedim o şeklin ekmeğini.ıssız adamım dedim eşe dosta,"seks var mı seks" dediler.gittiğin gün,abim aradı abicim 200 lira borç versene dedi,siktir lan dedim.seninle bir alakası yok bunun.bahar depresyonum geldi,kapıya "depresyona girdim dönücem" yazıp kilitledim kendimi odama.bıyıklarımı kestim,amcık ağızlı oldum.sen olmayalı,hele bu sıfatla sokağa çıkamaz oldum.kaşık kaşık nutella yiyende cırcır oldum.barbaros'u çağırıp dertleşelim dedim,her seferinde oturup porno izledik.sensizliği komidinle atlattım,her gece yatağıma aldım komidinimi.facebook'ta durumumu bir ilişkisi var yaptım,bir ilişkisi yok yaptım durmadan kafa karıştırdım.süleyman demirel taklidi yapan kim olursa olsun hoş karşılamadım,yeri geldi kalbini kırdım.alkolü çok kaçırınca seni arıyacağıma halamı aramış,iyi oldu hayır duasını aldım.yokluğunda büstün'e verdim kendimi,kah güldüm kah ağladım.seni soran dostlarıma hüzünlü gözlerle bakış attım,siktirip gittiler.sağımı solumu karıştırır oldum,taharette zorluk çektim.seni bana getirsinler diye belediyenin beyaz masasına başvurdum,onlar orantısız güce başvurdu.süheylle behzat yok diye günde 3 rekat şükür namazı kıldım.seni her düşündüğümde bir de liv tyler'ı düşündüm,yemin ediyorum senden tiksindim.eve koala aldım,yalnızlığımı dindirsin diye.ne sikim hayvanmış iki güne dayanamadım saldım doğal ortamına.ayrıldınız mı diye soranlara,ilişkimize bir süre ara verdik dedim,kimse yemedi.