Salı, Mart 23

bahar geldi diye sevinmedim, mart geçsin öyle değerlendiririm durumu

sevgili blog, biliyorum uzun zamandır yazamadım, çünkü yazacak bir şey bulamadım. içimden gelmedikten sonra, kararmış dünyamdaki hissiz duyguları yazıya dökemezdim ya.......


şaka lan şaka uzun zamandır yazmadım, neden? ibnelik olsun diye. yok yazamıyorum da, yok o kadar arayıp soruyorlarda. amına koyim beni niye arayıp soran yok, demek hiç sikinizde değiliz. bir arayın, bir sorun, bu çocuk niye yazmıyor, moralimi bozuk, canımı sıkkın, aç mı açıkta mı, börek yapsam yer mi, versem siker mi? bunları size ben mi söyleyeceğim arkadaşlar. neyse allahtan börek yapanım var, size muhtaç değilim çünkü. böreğim var mı? var. 

yılmaz özdil gibi
böyle...
yazsam...
belki.
daha..
çok..
yer kaplarım.

yaz mevsimi gelmesiyle beraber havada aşk kokusu var arkadaşlar. size gidin, ilk gördüğünüzle sevişin demeyeceğim ama bir kız-erkek arkadaş bulun kendinize, olanlar da ellerindekiyle idare etsin. evet bahar mevsiminin gelmesiyle birlikte ağaçtır, çiçektir, kuştur hafiften çıkmaya başladı. bu elbette ki mutfağımıza da yansıdı. mutfağın her yerinden maydonozdur, tereotudur, kuzu kulağıdır çıkmasıyla, yeşil yeşil görür oldum zalim mutfağı. kutup ayısı fıkrasında ki yavru kutup ayısı gibi dayanamayıp patladım. "anne" dedim, "he annem" dedi. "biz" dedim, "inek miyiz, öküz müyüz, kuzu muyuz" dedim. "o nerden çıktı ma alık" dedi bana. "anne" dedim, "madem ki değiliz, ne diye habire yeşilliği dayıyorsun önüme, veriyorsun otu önüme. yemin ediyorum sofraya mı oturuyorum, sarıkız'la yalakta yemek mi yiyorum bilemiyorum" deyince sandalyede oturan babamla bakıştık. "senin" dedi, "bakış açını sikeyim evlat kere" dedi. "yıllarca national'lar, discovery'ler izlettim sana, insalık görmemişsin, bari onlardan hayvanlık öğrenseydin" dedi. 

sonra rakı almaya gönderince barıştık, ben de para üstüyle hazır pizza aldım.

Pazartesi, Mart 8

break dance yapmam sünnet düğününde

-nasılsın?
-içim acıyor.
-yapma aras, her şeyi daha da zorlaştırma. tamam, şimdi üzülüyorsun ama ileride unutacaksın...


diye konuşmasına devam etti. artık o'na ne cevap verebiliyordum, ne de dediklerini anlayabiliyordum. içimdeki bu acı beni yiyip bitiriyordu. o an artık kendimi daha fazla tutmanın bir manası olmadığını anladım, ve usul usul akıtmaya başladım göz yaşlarımı. tam kapıdan çıkarken beni öyle görünce, son bir kez içtenlikle sarıldı. ve:


-n'olur ağlama aras, seni hep gülen yüzünle hatırlamak istiyorum.


yine cevap vermedim, veremedim. sanmayın ki beni terk eden sevgiliye "gitme" diyemedim, sanmayın ki giden nazlı yarin ardından gözyaşı döktüm. gecelerce sevişip, romantik anlara gark olduğu adamın, gider ayak beraber söylenen çiğ köftenin hepsini yediğini bilsin istemedim. bilmesin istedim o nazlı yar, çiğ köftenin o'ndan daha fazla canımı acıttığını. ama şimdi karşımda olsan ey yar, derdim ki sana; gitme. yani git de, bir bardak su ver de öyle git. yandım kavruldum amına koyayım...


(yaşanmış bir olaydan alınmıştır.)

Salı, Mart 2

internete verdiğim parayı kenara ayırmazdım, onu da internet cafede yerdim. öyle de alığım, öyle de hesap kitap yoksunuyum




internetin bu kadar gelişmesi beni şaşırtıyor. nasıl bu hale geldik internet diyorum karşıma alıp, birden nasıl bu kadar değiştik diyorum. 10 senede bir görüp de, "a aa ne kadar büyümüşsün" diyen teyzeler gibi oluyorum her internete girdiğimde. eskiden sadece mirc'ten manita düşürebilirken, şimdi bunun için siteler var. benim gibi bakış açısı kadınla sınırlı olan bir insan için bile, internetin ne kadar geliştiğinin delilidir bu.

tabii her gelişmekte olan şeyin bir handikabı, bir yanlışı, bir ibneliği olduğu gibi internetin de var. misal kız nicki alıp, kız gibi konuşan erkekler var. her duyarlı vatandaş gibi ben de huzursuzum bu durumdan. sosyal mesajımı verdikten sonra kanayan yaramıza geri dönelim. evden çıkmadan istediğini yapabiliyorsun internet sayesinde. sağ ol internet, var ol internet, ne güzelsin internet. yemek söylüyorsun, faturanı yatırıyorsun, almanya'da ki teyzenle konuşuyorsun filan. şahane bi şey lan. sonra sonra, özünde ne fesat, ne sinsi bir oluşum olduğunu anladım ama. üzüldüm, örselendim... asli görevi uzakları yakın eden, umarsız ve fütursuzca smiley kullanmamıza olanak veren, yeri geldiğinde manitaya cam açılmasına vesile olan msn, bir sevgili, bir flört gibi devamlı sorular sormaya, bi şeyler anlatmaya başladı. yok şu bankadan evlilik kredisi aldın mı, yok çiçek gönderdin mi, yok estetik ameliyat oldun mu gibisinden. o msn, ki benim gül yüzlüme usul usul yazdığım o değilmiş gibi, kalkmış bana ev alıcan mı diyor? be alık, ev alacak olsam, sana bakıp mı alacam? sanki diyor bana, onur marketten domates al, biber al diyor. 

sonra facebook platformuyla, aslında internetin ne kadar yavşak, ne kadar yılışık olduğunu çözdüm. başlarda bize; ilkokul, mahalle, eski dostlarımızı bulmayı vaat eden facebook, şu an da bildiğin porno sitesi mantığıyla çalışıyor. içinde kadın var erkek var, BİTTİ. ya da forum kafasıyla. ama porno site daha güzel. her insan hayatında var olan, sığır siki kategorisinde ki arkadaşlar, facebook'ta da yakamızı bırakmıyorlar malum. yok profiline kim baktı, yok profil fotoğrafını kim çaldı gibisinden, gerçek desen değil, saçma desen değil, bi acayip davetler yolluyor bu insanlar. yettin, yeter oldun deyip baktığında, bu uygulamaya izin ver gibisinden bir direktif çıkıyor karşına. kusura bakma da senin uygulamını sikerim ben facebook. nasıl ki cayır cayır aradığınız bir şarkıyı bir forumda bulursunuz da sizden üyelik ister, ya da hayalinizi süsleyen kadının kısa değil de, uzun videosunu bulmuşsunuzdur. ama o siteler, ah o siteler. sizden üyelik ister, para ister sizden. sizin ereksiyonunuz, iflah olmaz bir hüzüne dönüşür o vakit. işte bize bunu her gün yapıyor facebook. 

bundan kurtuldum dedim, oh rahatladım dediğim. diyecektim tabii, neticede yılların porno site takipçisiydim. ama benim de alışık olmadığım bir "dest-i izdivaç" durumuyla karşı karşıya kaldım bu sefer. facebook kalkmış,  esra'yı tanıyabilirsin diyor, merve'yi ekle diyor. bunun adı nedir eşim dostum? kusura bakmayın ama bunun adı pezevenkliktir. manita bulan her arkadaşımızın, "oğlum filiz'e çıkma teklifi etsene, suzan'a yazılsana" gibisinden verdiği gazdan öte değildir. ya da bi tek bunu bana mı yapıyo lan bu facebook? yıllardır iki elinle bi siki doğrultamadın, seç şuradan birini de sende kurtul bizde kurtulalım mı demek istiyor? olabilir. 

peki ya facebook hesabını kapatırken yaptığı duygu sömürüsü? misal ben buldum, aldım facebook'tan esra'yı, kaptım oradan. manita yapan 100 erkekten 90'nının yaptığı gibi facebook hesabı kapatayım dedim. tam kapatacağım, bana diyor ki alican seni özleyecek, ufuk seni özleyecek. işte ben o vakit, çok bi duygusallaşıyorum. amına koyayım diyorum, şu hayatta beni özleyecek adamlara bak, alican, ufuk. bunun için mi diyorum, bunca yıldır yaşıyorum. vazgeçiyorum hesabı kapatmaktan. biliyorum, ben hesabı kapatsam alican beni özler. ödemeli atar, açmak durumunda kalırım, yanına geleyim der, gelir. benden bi dal sigara ister, yemek ister, içki ister. sonra sorar niye hesabı kapattın, ne güzel kızlar var aptal mısın diye darlar beni. işte ben buna gelemem apaşlar, ben buna gelemem gardaşlar. varsın alican beni ne kadar sikimtrak fotoğraf varsa taglesin, varsın benim profilimde ki manitalara ekleme talebi yollasın. yeter ki özlemesin beni.