Pazartesi, Kasım 30

ihsan neyle yaşar

sonbahar zaten yeteri kadar özü itibariyle depresif bir mevsim. neden diye sorma, öyle gelmiş öyle gidiyor. her şeyi havaya bağlayan bir insan olarak sonbahar beni olumsuz etkiliyor haliyle. tüm bunlar yetmezmişcesine filmekimiydi, bienaliydi, kılıydı tüyüydü sanata boğuluyoruz. sen boğulmuyorsun, ben boğulmuyorum ama boğulan var. var onlardan. bu sene bienalin başlığı "insan neyle yaşar"dı. aradıkları soru buymuş. allah aşkına ağzımı bozacam şimdi. milattan sonra 2000 küsur yıl geçmiş, teknoloji almış başını gitmiş, kıyamet kopacak sen hala insan neyle yaşar derdindesin. öldük ulan öldük, neyle yaşaması mı kaldı. sanatın bu riyakarlığı beni benden alıyor. sevgili bienal, güzel bienal, sana şunu söyleyebilirim: insan neyle yaşar bilmem ama sikkosal sanatla yaşamaz. ben daha görmedim ki heykelsiz uyuyamıyorum abi diyeni, resim olmadan yemek yiyemem diyeni. o bakımdan sikerim sizin yapacağınız psikolojik baskıyı. ihsan neyle yaşar diye sorsana bana bir, bir sor. de ki ihsan neyle yaşar abi, modern sanat ihsan'ı doyurur mu. ha bak böyle sorarsan derim ki doyurur. şöyle doyurur, ihsan gitse bienallere, okusa modern sanatın kralı olsa. aklını almaz mı manitaların, gönüllerini fethetmez  mi. o vakit doymaz mı sekse, doymaz mı kadına kıza. doyar elbet, doyar da nereye kadar? ihsan sanatsız da doyurur karnını, sanatsız da elbet öpüşür, sevişir. neden ihsan'ın seks hayatı beni bu kadar ilgilendiriyorsa artık, orasını da çözemedim. araya seks girince yine kafamla beraber konu dağıldı. yani demek istediğim saygıdeğer sanat camiası, insan neyle yaşar deyipte sikimtrak eserleri biraraya getirip işte bununla yaşanır demeye çalışmanız. sözde değil özde duyarlılık istiyoruz. recep tayyip erdoğan gibi kömür dağıt, beyaz eşya dağıt ki diyelim biz de, vallahi insan onla yaşar bunla yaşar. modern sanat için duchamp neyse, siyaset arenası için recep tayyip erdoğan o'dur.

Perşembe, Kasım 12

ben orçun kunek oldum, siz olmayın :(((((((((((

esasında başlarken; kimsenin kendi iradesiyle dünyaya gelmediğini, yine kimsenin istediği hayatı yaşayamadığını, ne kadar çok şeye sahip olursa olsun yine de eksikliğini hissettiği şeyler olduğunu, daima başkalarında olan özelliği/malı/duyguyu kıskanıp istediğini filan anlatacaktım. sonra dedim ki sanki akademik bir makale yazıyorum amına koyim, boşver dedim. insanın sahip olamadıklarını istemesi, hayal etmesi güzel bir şey. birinden etkilenmesi, onu örnek alması filan da güzeldir herhalde. ben çocukken videoda b janrının allahı karate filmlerini izleyip yatakta  kaldırıp benimle öğrendiği teknikleri uygulayan bir abiyle büyüdüm. önce onu, sonra o filmdeki karakterlerden etkilendim. sonra ben de kuzenlerimi dövdüm bu tarz, ama bunu geçelim şimdi. herkes hayatının bir döneminde bir film, roman, ünlü bir karakteri kendiyle özdeşleştirmiş veyahut o'na benzemeye çalışmıştır. ben de bir ananın babanın çocuğu olarak, ben de hayatımda bir sürü kişiyi örnek aldım, özendim. özenmek, feyz almak, esinlenmekle kopya çekmek, o olmaya çalışmak farklı şeyler. ergenlik denen o ultra sikkosal süreçte ben de böyle yollardan geçtim ama hiç bir şeyde istikrar sağlayamadığım için bu yolda da erken pes ettim. lakin bunları insanlara anlatmak meşakkatli bir süreç. elbette şu yaşımda da örnek aldığım, feyz aldığım, elini eteğini öpesice sevdiğim adamlar var. bir soner günday, bir cengiz üstün bunları her daim omuza alıp, caddede sevinç turu attıracağım adamlar. ve bu adamlardan esinlendiğimi veyahut o'nlar gibi yazmaya çalıştığımı inkar etmiyorum. ama her ne hikmetse yurdumun yangın delikanlıları bunu inkar etmekle kalmayıp bokunda boncuk bulmuş gibi "aha, orçun kunek" demiyolar mı, beni çok pis göt ediyorlar. yüzüm al al oluyor. lakin sorun şu ki; yaklaşık 14 senedir düzenli olarak bu mizah piyasasını takip eden birinin, bu durumdan etkilenmemesi normal değil, kaldı ki ekşi sözlük yoktu o zamanlar. okuduğumuzu tekrarlayalım dönemlerimiz olurdu gelecek sayıya kadar. yalnız beni göt eden arkadaşlardan istirhamım şu olacak; bir edip cansever şiirinden alıntı veyahut nietszche'nin o smslere malzeme olan cümleleri haricindeki özlü sözünü yazdığım zaman " çok haklısın moruk, aynen dediğin gibi" yazmayın, üzerim sizi.


amına koyim bi asıl meseleye gelemedim kendimi aklayacağım diye. neyse bu aralar frienfeed denilen SOSYAL MECRAAdayım. ekmek derdi, napcan. tabii burada hemen hemen herkes birbirini görebiliyor, yorum yapabiliyor filan. hiç tanımadığın bir adam seni yolda görünce "aa sami hazinses değil mi, abi hastasıyım feedlerinin ya" filan gibisinden korkutabiliyor. orada manitalara yavşayacağım, ona buna yazılacağım diye tanınan biri oldum, ama iyi ama kötü anlamda. şimdi ben nasıl ki orçun kunek üzerinden prim yapıyorum, bazı arkadaşlar da benim üzerimden prim yapıyolarmış. bir kaç arkadaşım uyardılar, böyle böyle dediler. ne yapacağımı bilemedim, o an çok sinirlendim, hemen bir feed açıp onlara gerekli cevabı verdim. şaka lan şaka sikmişim feedi de gerekli cevabı da. beni üzen tek şey, bu arkadaşların ben gibi yazıp ortam kunduzu olmaları. onlara şu soruyu sormak istiyorum; oğlum nasıl ekmek yiyosunuz, nasıl kaymağını yiyosunuz. ben niye yiyemiyorum ha canına yandıklarım, ha gadasını aldıklarım. lütfen bu feryadı duyun ve telif ücreti tadında beni aranıza alın. ha bu sorunun aynısını bana soner günday sorsa, topuklarım götüme vura vura kaçarım valla.




EKSTRA NOT: arkadaşlar şöyle güzel bir dergi var http://www.wingmandergi.com/ deyü. bu nadide erkek dergisinde bloggerlara yönelik imkanlarda var. imkan derken 4 gün/ 5 gece her şey dahil tatil beklemeyin. beğendikleri yazıları yayınlıyorlar. bu canım arkadaşım derginin bu işleriyle uğraşıyor. lütfetti, benim de bir yazımı yayınlamak istedi. tam 3000 tl karşılığında kabul ettim. 
yazım da burada böyle yazı var.

Perşembe, Kasım 5

beyaz saçlarımdan sen suçlusun

zaruri ihtiyaçlardan sayılmayan, ama öyle olan ihtiyaçlar var ya, hah işte ben onların ta amına koyayım. misal yemek, içmek, giyinmek, barınmak bunlar zaruri ihtiyaçlar. ama gel gör traş olmak, tırnak kesmek, saçlara jöle vurmak, kız geçerken dik durmaya çalışmak filan, bunlar da zaruri ihtiyaçlar esasında. bunlar lanet şeyler, yakılası yıkılası şeyler. özellikle de traş olmak. kadın veyahut erkek, her iki cinste ömürlerinin büyük bir kısmını o salonlarda geçiriyor.ve işin garip olan kısmı şu; ben daha berbere, kuaföre gidipte memnun olan görmedim. vallahi billahi görmedim. erkek diyor "saçımı tavuk götüne çevirdi" kadın diyor "kahküllerimi az al dedim subay traşı yaptı" saçlarım da çok iyi olmuş diyeni görmedim ben daha. peki siz berberler, ne yapıyorsunuz oğlum siz? neden bizim istediklerimizi yapmıyorsunuz. sizin az anlayışınızın amına koyayım ben affedersin de. aklı baliğ olduğumdan beri yemin ediyorum korkar oldum berbere gitmeye, korkar oldum kısaltalım saçları demeye. bunun iki açıklaması olabilir. bir; berberlerin hepsinde tanrı kompleksi var. kendilerini tanrı sanıyorlar, yoktan birini var edemedikleri için, olanını kendi istekleri doğrultusunda tekrar yaratmaya çalışıyorlar. the sims oynarmış gibi, tanrıcılık oyunu bir nevi. iki; bu da yalnız ve güzel ülkemde meydana gelen her kötü olayın baş sorumlusu dış mihrakların olayı. insanlar güzel olmak için, ortamların lülesini emmek için berbere gidiyor. gidiyor ki güzelleşsin, saçı başı bakımlı olsun. biliyor kendisine neyin yakıştığını, istiyor ki ondan olsun, öyle olsun. sen diyorsun ki o berber rıfat amca, o berber ahmet abi. işte onlar hep amerika'nın ajanları. kendilerine gelen her müşteriyi sikim gibi kesip biçiyorlar, sen sesini çıkartamıyorsun. inadına traş bittikten sonra parfümüydü kolonyasıydı boca ediyor, bitse de gitsek diyorsun. parayı verip hızlıca çıkıp olay mahallinden uzaklaştığında hemen saçlarını bozuyorsun. neden? çünkü insanların seni o süper sikimtrak saç modeliyle görmesini istemiyorsun. peki buna sebep olan ne? işte o dış mihraklar insanlarımızın en naif, en hassas olduğu noktalardan biri, saçı olduğunu biliyor. ve ülkemize soktuğu bu berber/kuaför sandığımız ajanlar, insanların istediği gibi değil de, kendi çıkarları amaçları doğrultusunda traş ediyorlar. ki insanların özgüveni kalmasın, ki kendi saç baş dertlerine düşmüşken her söyleneli kayıtsız şartsız yerine getirebilsinler diye. amerika senin ananı avradını sikeyim be, ne pis memleketmişsin sen.

Pazartesi, Kasım 2

bilmem üşür müsün yaban ellerde charlotte gainsbourg?

ben buraya 2-3 güne bişeyler yazıcam, boş durmasın istedim. bunu yazarken komik fotoğraf, video filan mı paylaşsam diye düşündüm sonra siktir et ya ne uğraşcam diye vazgeçtim. eski yada başkasının yazılarını mı koysam dedim ona da üşendim. dikkatli biriysen, tüm bu yazdıklarımı boşluk göze çarpmasın diye yaptığımı anlamışsındır. ha sorsan, desen aras böyle yapmışsın, yakışıyo mu abi hiç sana desen. çokta sikim de derim, üzme beni, darlama beni derim. gelicem 2-3 güne.