Salı, Temmuz 28

adı muhittin olan birinden korkarım

geçen kahvaltımı bitirip sigara, çay, gazete triosuna kendimi kaptırıvermişken magazin ekinde davut güloğlu'nun röportajına denk geldim. adım davut değil de david olsa böyle davranmazlardı diye koskoca bi başlığı vardı. be davut, bırak adının david olmasını, adın isa olsa, tanrı olsa gene bi sikim olmazdı senden. şimdi görüyoruz ne david'ler var, bişey olmamış. vatanına, milletine, anasına, babasına faydalı yararlı olamamış. niye böylesin diyenlere "abim benim adım davut olsa bana böyle davranmazlardı" diye cevap veriyordur. e şimdi babam beni karşısına alsa, "aras niye böyle yapıyosun oğlum" dese. ben de desem ki baba benim adım adam olsa, albert olsa bana böyle demezsin desem, o babam benim yedi ceddime küfür etmez mi? av tüfeğiyle, 6.35'le peşime düşmez mi a canlar? o yüzden hiç götünü başını oynatmana gerek yok, bu işler isimle olmuyor davut, çok üzgünüm. yapıcak bişey yok davut, kaderine razı ol. bi de fransız kadınlarına hasta olduğum için oğlumu saint joseph'e yazdırdım demen beni gözyaşları içersinde düşünmeme sebebiyet verdi. samcık "abi niye ağlıyosun, hayırdır" diye sorunca ben türkiye'de değil de fransa'da yaşasam bana bunu sormazdın diye trip attım çocuğa. şimdi ben de büyük göğüslü kadınlardan hoşlanıyorum, çocuğumu büyük göğüsleri olan öğretmenlerin olduğu okula mı yazdırayım. amına koyayım sen çocuğun geleceğini mi düşünüyosun, kendi sikinin keyfini mi anlamadım. çocuğu okula almaya gideyim de iki fransız manita görürüm, adımı da david olarak söylerim, o biçim havam olur mantığı sezdim sende davut. okul çıkışında bekleşen ergenlerden ne farkın var? belki bir farkın var, o da ismin david değil davut. nayn davut.

Çarşamba, Temmuz 22

acı umut

henüz 20'li basamağa gelmediğimiz yaşlardı. yakın dostlarım erman ve barbaros'la fındıkzade'de öğrenci evinde kalıyorduk. sonra öğrenciliğimiz kalmadığı gibi ev de oldu sana bekar evi. ev tam anlamıyla bir yarrak tarlasına dönmüştü. gelenin gidenin haddi hesabı yoktu, ama seks olmuyordu. ama bu bir seks hayatımız olmadığı anlamına gelmiyordu, evin dört yanında bulunan tuvalet kağıtlarından bu anlaşılabilirdi. zaten mastürbasyon yapmanın "düzenli seks hayatı" olduğunu sanan insanlarla aynı evde yaşıyordum. gerçi o zamanlar kadın peşine de düşmüyorduk. bizim için 3 şişe şarap, yarım kilo toz şeker herşeye kadirdi. hele birde bi plaka mühürümüz oldumu, dünyayı biz yaratmıştık. bize göre mühür herşeyin anahtarıydı, o varsa gerisi yalandı. ama ev sahibimiz hacı emin amca öyle düşünmüyordu, erman bi keresinde kirayı öyle vermeye çalışmıştı çünkü. ev sahibimiz bizi iyi çocuklar olarak tanıyordu. erman'da tam bir nurcu tipi vardı, hala da var zaten. barbaros kafası güzel olduğu zaman "çile bülbülüm çile" adlı şarkının nakaratında "allah" diye coşması, ve her daim kafası güzel olup her daim bu şarkıyı söylemesi sanki bizim evin radikal islamcı bir örgüt evi gibi olması imajını veriyordu. evin sirkülasyonu daimiydi, arkadaşlarımız "ulan bunlar eve çıktı karılı kızlı ortam yapmışlardır, bize de ekmek çıkar" mantığıyla devamlı bizdeydiler. e hal böyleyken, bu kafada düşünen 10 tane adam bizim eve gelince olan manitada kaçıyordu. sonra niye bizim manitamız yok lan diye herkes birbirine soruyordu. e nasıl olsun amına koyayım, 10 tane adam evde birbirine bakıp "karı yok mu lan" diye soruyor. ben bile tedirgin oldum şimdi düşününce. evimizde yiyecekte pek bulunmazdı, dolapta devamlı alınıp tarihi geçen, tarihi geçtiği farkedilince atılıp yenisi alınan, o da aynı akıbete uğrayan süt, peynir, ve tereyağı vardı. sanmayın ki tereyağıyla yumurta pişiriyor, pilav yapıyoruz. sadece ben o zamanlar paris'te son tango adlı filmi izlemiştim. ulan belki bizde böyle bir olaya gireriz diye o gazla alıp en sonunda dekorasyon yaparken dolabı kolay çekmek için altına koyarak o hayalimide dolabın altındaki pisliklerle beraber süprülüp gitmişti. bugünler böyleyken birgün barbaros'un okuldan arkadaşı olan yasemin'le tanışma fırsatım oldu. sonra sonra biz barbaros olmadan görüşmeye, gönül maceralarına sürüklenmeye başladık. birgün yasemin'i bizde kalmasını, şarap içip muhabbet ederiz diye gazladım. sanattan filan konuşuruz diye de ekledim. sanata vermeyecek kadın yoktu o zamanlar. biraz naz edip kabul etti sonra. ben barbaros ve erman'a bu akşam eve manitanın geleceğini, geceyi eşin dostun yanında geçirmelerini söyledim kibar bir dille. önce yok, nereye gideceğiz gibisinden serzenişlerde bulundular. siktirin gidin lan diye çıkışınca kabul ettiler bu teklifi. romantik biri olaraktan yemek hazırlamaya koyuldum ama tencerelerde şarap kaynatmaktan kullanım dışına çıkmıştı bütün tencere ve türevi mutfak aletleri. siktir et diyip dışardan yemek aldım, hem pratik hem de benim yapacağımdan daha iyi ve lezzetli olduğunu düşündüm. düşünmediğim şey ise yasemin'in vejetaryen olma ihtimaliydi. ben ikimizin yerine de hayvanlar gibi yemiştim, kız aç kalmıştı. kendisine birşeyler alabileceğimi, isterse evde bişeyler hazırlayabileceğimi söyledim. zahmet etme evde bişeyler yaparız dedi. yaparız da ne yapacağız amına koyayım, tereyağı var, peynir var, yumurta var. ben yumurta teklif ettim, binbir nazla kabul etti. ben yumurtayı yaparken bir yandan da tereyağının faydaları hakkında nutuk atıyordum yasemin'e. yumurta pişti, yasemin yedi, ben hala tereyağını övüyordum. yasemin okulla alakalı dertlerinden bahsediyor, okul bitince yapacağı işlerin planını şimdiden hazırlıyordu. o okul dedikçe ben tereyağı dedim, o iş dedikçe ben sağlık dedim. sonra muhabbet sıkmış olacak ki film izleyelim dedi. paris'te son tango var dedim, çok güzel film dedim, mükemmel bir sanat eseri, fevkalalde bir başyapıt dedim. anladım tereyağını şimdi dedi, ben anlamadım. filmi kendisinin de izlediğini, ve bir kadın olarak o iğrenç sahneden nefret ettiğini, kendisine bir daha tereyağıyla ilgili birşey söylersem gideceğini söyledi. o an anladım ki değil tereyağı, lambadan cin çıksa ben yine sekse ikna edemezdim gül yüzlü yasemin'i. iyi yatalım o zaman dedim, kibar bir insan olarak benim yatağımda yatmasını, kendimin salonda uyuyabileceğimi söyledim. sevinerek kabul etti, benim ne kadar anlayışlı olduğumu belirtti yatağımı kendisiyle paylaşmamdan ötürü. rahatsız olup olmayacağımı, salonun pek temiz olmadığını da eklemeyi unutmadı. ama benim de eklemeyi unuttuğum şeyler vardı. sen benim yatağımda yatarken ben annemin sık sık değiştirirsin diye verdiği nevresimlerle, çarşaflarla uyudum içerde. sen ise üzerinde binbir nevi leke bulunan nevresimlerde fosur fosur uyudun. intikam soğuk yenilen bir yemekti, ben taze taze yedim.

Pazartesi, Temmuz 20

bizi ele geçirmek istiyorlar!!



bizim bi evimiz var, kendimizin çok şükür. 3 oda 1 salon, 130 m2 ferah ferah. anne-baba var, kiraydı, faturaydı, yemekti, çamaşırdı derdi de yok. günler güzel geçiyor yani. lakin bizim evde bir dikiş makinası var, ne işe yaradığını hala çözemedim. bu yaşıma geldim daha o makinanın çalıştığını görmedim, sesini duymadım, hayrını görmedim. 20 yıldır ilk günkü gibi yerinde sabit duruyor. ve ben kafam güzelken veyahut gece kimse rahatsız olmasın diye ışıkları açmayıp banyoya giderken bu amına koduğumunun makinasına çarpıp küfür edip bütün evi ayağa kaldırmaktan sıkıldım. ne işin var lan bizim evimizde, makina? annem ki, 365 günün ayakta olduğu her saatini evin yerini değiştirmekle uğraşan bir kadıncağız, o makinayı niye oradan kaldırmıyor? ulan yeri geliyor eşyaymışım gibi beni odamdan alıyor salona koyuyor. tam oraya alışırken alıyor bu sefer öteki odada yatağın altına saklıyor. anne napıyosun diyorum, ben böyle sevmedim orada daha güzel diyor. kendi öz evladını bile hoşuna gitmediği için bir eşyaymış gibi yerine değiştiren bu kadın, yıllardır o dikiş makinasını ısrar ve inatla çalışmadığı halde yerinden kıpırdatmıyor. bize bunu açıkla anne, neden? acaba diyorum hani sihirli annem dizisinde cadı mıdır ne sikimdir, o kadının babasını annesi bir büyüyle köpek yapmıştı da adam dışardan bakınca evin köpeği gibi gözükürken esasında evin babasıydı, reisiydi. ulan diyorum acaba bizde de böyle bir durum mu var. esasen babam, kara bir büyüyle dikiş makinasına çevrildi de annem o yüzden mi atmaya kıyamıyor. yada dikiş makinasının olduğu yerde gizli bir geçit mi var, rosemary'nin evladı filminde ki gibi hafize teyzeyle, belgin ablayla buluşup ayin mi yapıyorlar. transformesmış, terminatörmüş bok yesin bizim dikiş makinasının yanında. dur lan ben şunu bir kurcalayayım da işin aslını öğreneyim.

Cumartesi, Temmuz 18

açıklamalı isyan*

ne küresel ısınma, ne ekonomik kriz, ne de babamın yarın beni sabah kaldırıp rakı aldırmaya gönderecek olması. hiç biri zerre sikimde değil. yansa dünya yine umrum olmaz şu an itibariyle. benim alıp veremediğim, hayattan vazgeçirten mevzuu 19 temmuz sik ananın amını dumansız hava sahası filan şeyi. bu ne faşistlik, bu ne şovenliktir arkadaş. sanki sigara kimyasal silah gibi bişeyde, iyice tecrit ediyosunuz bizi. amına koyayım yarın öbür gün "sigara bulunduruyor" diye savaşta açarsınız siz bize. e ben sizin ecdadınızı sikeyim, e ben sizin kökünüzü sikeyim. mantıklı olan bi bölüm sigara içilebilir, diğer bölüm de içilmez. içmek isteyen gider orada içer, içmek istemeyen ne yaparsa yapsın, orası beni pek enterese etmiyor. ama böyle topyekün savaş açmak ne demek yani. dumansız hava sahası uğruna ülkenin uğrayacağı ekonomik kaybı kimse düşünmüyor mu, bi tek ben mi düşünüyorum lan bu vatanı? eğer o kahvede sigara yasağına uyupta dışarda sigara içen adam görürsem ona da girişecem. hem de nasıl bilir misin? tekme tokat girişecem yemin ediyorum. ulan o kadar sinirliyim ki küfür edemiyorum. oysa bunu yazmadan önce ne küfürler düşünmüştüm başbakanından sağlık bakanına, zabıtasından sigarayla savaşanlar derneğine kadar. şimdi yazdıkça kinim büyüdü, unuttum hepsini. dur hazır aklıma gelmişken sigarayla savaşanlar derneğine küfür edeyim biraz. be aklınızı fikrinizi sikeyim sizin başka işiniz gücünüz yok mu oğlum sizin? ulan sersem sikin mahsulleri 3. dünya svaşı yolda, nükleer savaş başlayacak diye millet götünü yırtıyo, siz kalkmışsınız hala sigarayla savaşalım, biz duman avcılarıyız. sizin avınızı da sikeyim dumanınızı da sikeyim. youporn'u kapatarak zaten yeteri kadar sıkıntı verdiniz bu nesile, daha ne istiyosunuz lan!!

* bu yazı çok küfür içerir. dikkat çeksin diye kırmızı yazdım sonra götünüzü başınızı oynatmayın "çok küfürlü" filan diye. öfkeliyim. görüşürüz.

Salı, Temmuz 14

çok duygusal (2009'un en güzeli!!)

henüz 14-15 yaşındayken
lise öğrencisiyken
76T çalışırken
cepte 2-3 bira parası varken
okul kıyafetiylen
nevizadede bira içerken
son parayı tinere yatırırken
topkapı-avcılar minübüsü
1.15'e kadar çalışırken
biz henüz 2 gençken
sabi sübyanken
topkapı sur altında
arabalara otostop çekerken
bizi ibne sanıp
bize selektör yakarken
o piç kuruları
biz, bizi sikecekler mi
diye tırsarken
avcılar'a 7 otostopla giderken
yada taksiclere yalvarırken
e-5'ten karşıya geçerken
eve giderken tinercilerle kapışırken
eve varınca götü kaybetmediğimiz için
tanrıya şükrederken
aklımda sen, yalnızca sen
vardın metrobüs..

Cuma, Temmuz 10

sikli baba tekkesi

ali abiyle yemek yemeğe giderken yolda eski sevgilime rastladım, didem. kucağında bir çocuk, şaşkın bakışlarla karşıdan karşıya geçmeye uğraşıyordu. bir an içim cız etti, eski günlere bir özlem duhul etti. ali abime de bahsettim, o'da kafana takma dedi. ulan sonra dedim ki o kucağında ki çocuk benim de olabilirdi, hatta beni görse "aras, bu çocuk senin" diye kucağıma verip eski çılgın günlerine dönebilirdi. sikerler deyip, usul usul arabaların arkasına saklanarak biberledim ordan. eski sevgililerimin hepsi birer birer evlenmiş bulunmakta, hatta aralarında çocuk peydahlayanlar çoğunlukta. ben hala barbaros'la, enrah'la "ne güzel karılar var lan" kafasındayım. çocukluk aşkımın tam karşı dairemize taşınması, güzel kafayla o'na bebek arabasını merdivenlerden çıkarmasına yardım ederken nilsu'nun yaramazlıklarından bahsedip gülüşmemiz bu yazıyı yazmama sevketti. amına koyim sanırsın ki o bebek arabasını omuzlayan aras öztürk çolak değil de, londra'da yaşayan, plakçıda çalışan vincent roger. artık silkelenip kendime gelmeliydim, bu umarsızlık, bu müşfikliğe bir dur demeliydim. madem ki benimle bir geçmişi olan kadınların hepsi evlenip, çoluk çocuğa karıştı, ve bu kadınların ortak noktası benim. o halde bunu bir avantaja çevirmeliydim. şimdi evlenmiş bütün eski sevgililerimi bir şekilde ulaşıp bir zamanlar beraber olduğumuzu, kimiyle sevişip kimiyle öpüştüğümüzü beyan etmelerini isteyeceğim. sonra oluşturduğum o portfolyoyla güzel bir katalog oluşturacağım. sonra "çizgi dükkanı sanat evi" yazan tabelayı "sikli baba tekkesi" diye değiştireceğim. evlenip çoluk çocuğa karışmak isteyen kadınlara hizmet vereceğim. hizmet derken sikmek yani. neticede keramet ben de, el sürdüğümün kısmeti açılıyor. e bütün dertlerinin dermanını kocakarı ilaçlarında, hocalarda arayan genç kızlarımıza bundan daha güzel, daha yararlı bir oluşum düşünemedim. ilk hedefim de her fırsatta televizyonlara, gazetelere çıkan, "evlenilecek erkek bulamadım :(" diyen, sik hastası mankenlerimiz, oyuncularımız, şarkıcılarımız.

Pazartesi, Temmuz 6

aranızda alzheimer olan varsa okumasın

eva'm beni mimlemiş, allah razı olsun. esasen mim kafasını pek sevmiyorum, ama eva'yı kıramıyorum da. o zaman mimize geçelim;

unutma, unutulanlar, unutanların ecdadını sikerler, ağza alınmayacak küfürler ederler. gözü kesmiyorsa o kadarına "abi zaten motordu ya" diye sağda solda arkasından konuşurlar. gizli numaradan çaldırıp kapatırlar, dün seni rüyamda gördüm diye dravdan mesaj atarlar.

evet, benim unutulmayanlarım bunlar. bide enrah'la bi kadının eteği açılmıştı, elimizde süt şişeleri vardı, ben düşürmüştüm heyecandan. annem çok fena dayak atmıştı bana. onu unutamıyorum.

Cuma, Temmuz 3

yaş 35, siki tuttu dante

sigarayı yapılan zamma şiddetle karşı çıkıyorum. sizin yapacağınız işi sikerim. bırakmıyoruz arkadaş, ne diye hala zam yapma sevdaları? ötv, kdv indirimi yapmışlarda onu karşılamak içinmiş. bana ne lan piç, bana güvenipte mi indirime gittin. ulan ben şu ötv'yi indireyim de nasıl olsa aras günde 2-3 paket sigara içiyor, sigaradan gelen parayla o açığı kapatırım. neymiş avrupa birliği uyum yasalarıymış. amına koduğumunun avrupasının işi gücü yok, bizi birliğe almak için sigarayı bırakmamızı bekliyorlar. bunu direkt söyleyemiyor, zamlarla bizi yıldırmaya çalışıyorlar. be ibneler, be sığır sikleri. siz şu sigaraya zam yapacağınıza indirim yapsanız, ben günde 4 paket içsem, zaten otomatik olarak 10 seneye kalmaz ölürüm. ve benim gibi düşünen milyonlarca insan var. hal böyleyken 10 sene içerisinde ülke nüfusunun yarısı telef olup ölecek. ab'de artık bize zarar gelmez bu memleketten deyü alırlar bizi birliğe. hiç mi aklınız çalışmıyor oğlum. bu kadar basit lan. son sözüm de sana camel sahibi. oysa dün seni her zaman ki gibi 4.60'tan almıştım da nasıl mutlu olmuştum. eşe dosta hava atmıştım benim sigarama zam gelmedi diye. ama noldu bu sabah, hah noldu! eski sevgililerim gibi, sorun sen de değil ben de diyen kadınlar gibi 5 lira yapmışsın sen de sigarayı. o yüzden, çok özür dilerim arkadaşlar affedersiniz de, senin de amına koyayım camel kere.

hangi sigaraya baksam zam gelmiş
yok mu bu sigarada indirim?
bi daha sigaraya zam yapanın
ecdadını tepetaklak sikeyim.