Cumartesi, Nisan 24

minibüslerde denk geldim, aşk şarkılarının en anlamsızlarına




O günü hatırlıyor musun bebetom?
Rusya'da okul basmıştı çeçen direnişçiler
Okul tatil olmuştur demiştin
Senin o düz mantığını sevmiştim zaten ben de
Pilavla ekmek yiyişini
Uğruna ödediğim yemek paralarını sikeyim

Çok seviyorduk ya hani birbirimizi
O da yalanmış meğer
Cudi dağında avakado yetişmesi gibi
Uzak o yani o kadar kavuşmamız tekrar
Ğ harfi gibi bi sikimin başına geçemezsin
Unutma anca ortalarda olursun
Yerinme, üzülme yine de
Mutlu ol isterim, gül eğlen isterim
Uğur böceği gibi mutluluğa uç isterim
Şaka lan şaka
Sikeyim senin gibi uğur böceğini aşkım
Usanmıştım zaten yaptığın onca tripten
Nazını, cazını ve gazını sikeyim

Sevdik de ne oldu
Efes'le tekel zengin oldu
Velev ki seni sevmeseydim
Galiba daha çok param olurdu
İçim gitti sen 50 lira borç ver deyince bana
Lal olsaydı o dillerin de borç isteyemeseydin 
İade etmeyeceğini bile bile verdim o parayı sana
Maddi açıdan anamı siktin bebeğim...

Çarşamba, Nisan 7

ödül veremedim ama çok güzel ödün verdim ilişkimizde sevdiğime kuşluk vakti



yıllarca oscar törenlerinin neden gecenin kör vaktinde yapıldığını soran insanlarla arkadaşlık ettim. savundum ama ben iyi dedim aga, gece olsun dedim, saat farkı var be sığır siki, adamlar kocaman organizasyon yapmışlar bize göre mi ayarlayacak dedim, kırdım eşimi dostumu götü kırık oscar için. ama asıl gerçek o değildi. gecenin ilerleyen saatlerinde olması işime geliyordu çünkü. zira o zamanlar evimizde tek televizyon vardı o da salonda duruyordu. televizyon annemin tekelinin altındaydı ve televizyon izlemek demek, annem ne izliyorsa onu izlemek demekti benim için. yıllarca entel olacağım diye annemle kavga dövüş izledim etv deki, cnbce deki açık seçik dizileri. izledim ki yarın öbür gün dost meclisinde benim de anlatacak şeylerim olsun, bir ahu sorduğunda alık gibi bakmayayım diye. benim bu denli görsel sanatlarla ilgilenmem ailem tarafından "ay bu çocuk kesin sanatçı olacak, maşallah bırakalım da izlesin" anlaşıldı. oysa ben "şu filmi kızlar çok seviyor, izleyeyim de gün olur işime yarar" mantığıyla, ekmek çıkar umuduyla verdim kendimi sanat alemine.

gelelim neden gece vakti canlı yayın yapılmasındaki ısrarıma. ebeveynler hep ister ki çocukları bir şeyler başarsın, takdir edilsin, mevki sahibi olsun. şu yaşımda kayıtlara geçen tek başarım, 6 yaşında okula başlamam ve kırmızı kurdeleyi ilk benim takmamdır. bunu anlattığım kadınlar ise okula gitmeden okuma-yazmayı öğrendiğim için bunun artı bir puan getirmediğini ve benimle sevişemeyeceklerini belirtmişlerdi. anam babam bu kadar film, dizi izleyince haliyle benim bu işle iştigal ediyorum sanıyorlardı. bittabi bunun getirisini de merak ediyorlardı. oscarları, golden globeleri, emmyleri anam babamla izlesem, demezler miydi bana bi oscar bile alamadın, en iyi yardımcı erkek bile seçilemedin, tü yazıklar olsun sana diye. peki ben kaldırabilir miydim bunu, mahcup olmaz mıydım eşe dosta karşı, anama babama karşı? bu yüzden televizyon başında sabahladım, uykusuzlukla mücadele ettim. 

şimdi ailem teknolojiyle pek alakaları olmadığından blogmuş, internetmiş, sanal alemmiş falan filan bilmiyorlar hiç birini. ben babama blog yazıyorum desem "sigortası var mı" der, öyle biri. asıl mesele, blog ödülleri. nedir, ne değildir, ödülleri nedir hiç bilmiyorum. ama ödül deyince benim aklıma ödül töreni geliyor, kırmızı halı geliyor, törende manita düşürüp sabaha kadar aşk şarkıları söylemek geliyor. eğer böyle bir uygulama varsa katılacağım blog ödüllerine. bir lotr gibi, bir titanic gibi amına koyup bütün kategorilerdeki ödülleri bile alıcam. ama yoksa böyle bir uygulama işim olmaz. ama ödül alabilmek için katılmak şartını yerine getirmeyi unuttuğum için, arkadaşlardan isteğim şudur: marlon brando'nun akademiye posta koyup ödül almaya gönderdiği kızılderili arkadaş olmak istiyorum. olur da "sikerim ödülünü, ben eve ekmek alamıyorum bi de ödül mü alıcam lan" diye düşünen arkadaşlar varsa benle iletişim kursunlar.

lan aslında ödül mödül istemiyorum, blog ödülü veren jüri bi arasın beni, bi sorsun. nasılsın kardeşim desin, var mı bi sıkıntın desin, halin keyfin yerinde mi desin, yeter bana. neticede en büyük ödül dostluktur, arkadaşlıktır, efendiliktir. kızlar da desin ki sonra, börek yapıyım mı desin, bi kere veriyim mi desin. bak ben o zaman bırak blog ödülünü, oscarı elimin tersiyle itme mi, oscarınıza da sinema sektörünüze de lanet olsun diye artistlik yapmam mı? yaparım. neticede blog ödülleri insanın kendine yakışanı giymesidir. şimdi sen giysen lacileri, çekse tımbırlentleri, nereye lan blog ödül törenine mi taşşağını yediğim demezler mi? bu bakımdan blog ödülleri insanın kendine yakışanı giymesidir.

bu yazımda anlatmak istediğim blog ödülleri, oscar filan yalan hep. yarın hakk'ın divanında götümüze kaçan toprakla tir tir titreyecez. sen o vakit blog ödülünü mü göstercen, benim ödülüm var diye? işte o yüzden en güzel ödül cennettir. sen şimdi o adama ödül niyetine bi ramazan paketi yapsan, mutfak ihtiyacını karşılasan, çok büyük  sevaba girersin. bi börek yapsan mesela, ultra sevap. ölmeden peygamber sevabı. kim kime veriyo lan bu devirde sevabı, duayı?