Pazartesi, Ekim 26

şimdi sen gittin ya, domuz gribi geldi

yine geldi sonbahar minik kuşum,
yine geldi ayrılık mevsimi.
göç eden kuşlar, dökülen yapraklar,
hepsi senin gidişine isyan ediyorlar gibi.
oysa ben,
ilkokul çocuğu tadında
hani kar yağar da, okul tatil olacak mı diye.
valilikten haber bekleyen
o ilkokul çocuğu gibiyim.
hisli şarkılar dinleyip,
uzaklara dalıyorum
sensiz geçen saatleri, günleri sayıyorum.
sen de benim gibi saatini 1 saat geri aldın mı?
gülüm
sen de ambele oldun mu ertesi sabah?
oysa geri alınan saate değil,
sensiz geçen saatlere isyanım.
acaba diyorum
saatimi çok geri alsam,
geri bana döner misin?
yine beni sever misin?
bana yine verir misin...

Cuma, Ekim 23

derdi izdivaç

evet, tam tahmin ettiğim gibi bu oluşumdan da ekmek çıkmadı. yani anlaşılır bir dille söylemek gerekirse; kimse 3 soruyu da doğru bilemedi. abi bunun neresi açık oldu dersen, bu senede mastürbasyonlardayım derim sana. sik açılımı yaptım tutmadı, evlilik açılımı yaptım tutmadı. yine de en etkili teklif melitzu'dan geldi, kendisine buradan kucak dolusu sevgilerimi iletirken katılan yarışmacı arkadaşlara da göz kırpıyorum, naber? diyorum.

Cumartesi, Ekim 17

belk-i izdivaç

gerek hemen hemen bütün kanallarda karşıma çıkan evlilik programlarından, gerek düğün mevsiminin bitmesi vesilesiyle üzerime çöken depresyon bulutundan etkilenerek evlenmeye karar verdim. bu kararım da babamın "katılsana bu programlara" diye 3 günde bir darlaması ne kadar etkilidir, tartışılır. ama sanmayın ki bu çocuk, evi olsun, arabası olsun, çok parası olsun, kaynanayla oturmam, dula bakmam diye düşünüyor. sadece ufak isteklerim var, ha gönül istemez mi parası olsun, güzel olsun, götü memesi filan olsun, istiyor tabii ama biz de bulunmaz hint kumaşı olmadığımızdan mütevellit bişey diyemiyoruz. sadece 3 sorunun cevabını versin, takayım koluma basayım nikahı. 


ilgilenen hanımlar; 3 sorum var sadece. 1 hafta sürecek bu sosyal deney de soruları bilen ilk kıza evlenme teklif edicem, ha ama kabul eder ama kabul etmez. kabul etmezse demek oluyor ki mastürbasyona devam. şimdiden teşekkürler.


1- "Bir kız sevdim bilinçli olaraktan" parça, hangi şarkıcıya aittir?











2- Fotoğraftaki ünlü kimdir?




















3- "Bana naz yapma aşığın değilim, ........." bu cümleden sonra ne getirsem istediğim etkiyi yakalarım?








istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz, kafanıza göre takılın.

Salı, Ekim 13

domatesiyle biberiyle çarşamba pazarı

güneş doğarken ardından tepelerin,
amına koyayım adab-ı muaşaretin..


her ilişki de, adı konulmamış belli başlı kurallar vardır. kabaca; erkek önce bir kıza yazılır, kız naz yapar, sonra "nasıl" olduysa o da oke verir ve sevişirler. aslında öyle hemen sevişmiyorlar ama ben, yazılarımda kendimi anlattığım için böyle oluyor. ilk buluşma çok önemli, asıl konu bu. ve maalesef, içim kan ağlayarak belirtiyorum, ilk buluşmada genellikle sevişmiyor insanlar. ha sen sevişiyor musun diye sorarsa, kah evet kah hayır derim sana. bu adı konulmamış kurallardan biri, manitayla ilk buluşma bir cafe, park veyahut sinema gibi umumi yerlere götürmektir. buna "aman açık alana gidende götten olmayam" diye psikoanaliz bir yorum getiren arkadaşlarım da var ama ben buna inanmıyorum, arkadaşlarım terbiyesiz sadece. ilk buluşma zaten oldukça gerilimlidir. erkek, manitaya kendini beğendirmek için götünü yırtarken, dişi kişi oldukça ketum ve durgun bir haldedir. kafa olarak bir sonraki cümlede "acaba sıçar mıyım bunu dersem" diye düşünceler, muhabbetin bir an da kesilmesiyle kızaran yüzler, akan terler bu ilk buluşmanın olmazsa olmazlarındandır. buluşmaya giderken, saçlar taranmış jölelenmiş, en güzel elbiseler giyilmiş, parfümler sıkılmış, sanki olmuş sana alain delon pezevenk. bunlar hep yalan, sırf ilk intiba etkili olsun diye göz göre göre yalan söyleniyor kadınlara. konuşurken gayet kibar, argo kullanmamak, devamlı bildiği konulardan muhabbet kurma filan. vallahi kadınların günahını alıyoruz beyler. oysa bunların hiç biri gerçekleşmiyor, kadınlar da buna aldanıyor zaten. sanıyor ki eleman hep böyle olacak, çocuklarımız da böyle yetişecek. ama o ağzından küfür çıkmayan adam, o bilgi kumkuması adam oluyor sana mehmet ali erbil gibi bayağı bir adam. hele bir de yemek mevzusu varsa ilk buluşmada, eyvahlar olsun. sırf bunun için bir restaurant açabilirim, bu ilk buluşmaları gözlemlemek adına. kadınlar, nasıl oluyorsa doğuştan bu yeteneğe sahip oluyorken, erkekler sadece bu ilk buluşmalarda aklına geliyor yemek ve sofra kuralları. bıçağı hangi elle tutacaktık, önce hangisinden başlayacaktık, peçeteyi nereye koyacaktık diye daha yemeden sıçıveriyorlar altlarına erkekler.


yani demek istediğim, ilk buluşmada sevişenler, mutlu sona daha çabuk ulaşıyorlar. en azından kimse birbirini kandırmıyor, hoop sevişiyorsun bitiyor. vay kıza şunu diyim de aklını alayım, vay biraz ketum durayım da yiğit beni yanlış anlamasın filan diye oyunlar oynamayız birbirimize. ha ben demiyorum ki size, sokağa çıkın, ilk gördüğünüzle sevişin diye, haşa. ama samimiyete önem veren biri olaraktan bu durumu pek tasvip etmiyorum, barış içinde, kimsenin birbirini kandırmadığı, sevenlerin ayrılmadığı, dostluk rüzgarlarının estiği bir dünya istiyorum.. (sarkastik)

Salı, Ekim 6

depresyona girdim, dönücem

insanlar, doğar, yaşar ve ölürler. böyle cuma hutbesi tadında başlamak nereden aklıma esti bilmiyorum ama cuma'ya giden beni anlar. biz doğduğumuza göre, şu an da yaşama evresindeyiz. ve ileride hepimizin götüne toprak kaçacak, ona da bir ara değineceğim. bebek-çocukluk-ergenlik-delikanlılık*genç kızlık-orta yaş- yaşlılık-ölmek. böyle sikko bir periyod var hayatta arkadaşlar. bebeklikle çocukluluğu es geçersek, hayatımızın en salak dönemi ergenlik, yansın o dönem. ama asıl insanları korkutan bölüm, gençlikle yaşlılık arasındaki o çizgi. çünkü herkes bir an evvel büyümek istiyor ama kimse yaşlanmak istemiyor. yaşlanan da kabul etmiyor. bu süreç kadınlar da daha da kendini belli ediyor. erkeğin maaşı kadının yaşı sorulmaz diye bir söz bile var yani, o kadar önemli bi şey bu. erkeklerde de genellikle 30 yaş bunalımı oluyor, ben bilmiyorum da giren arkadaşlar öyle söyledi. ben normalde giremem di mi? çünkü daha 30 yaşıma gelmedim. 15 ekim'de 24 yaşıma basacağım. bu tarihi aklında tut, şimdi gelelim mevzuya. ben daha 24'üne girmemişken, nasıl olurda orta yaş bunalımına giriyorum arkadaş. atölyeden dışarı adımımı attığımda, mahallenin piçlerinin "çizgici amca" bağırışlarıyla karşılaşmamla başladı her şey. ekmek teknesinin adı çizgi dükkanı olmasından mütevellit, çizgici'yi anladım da amca denmeleri koydu bana. sonra markete gittim, benden yaşça ve ebatça büyük olan bir abla, "sizin ne vardı abey?" diye sormasıyla ikinci şoku yedim. ulan zaten yıllar yılı benden 5 yaş büyük ablamı benim kardeşim sanmalarından çektim, benden 2 yaş büyük olan enrah'a çocuklar enrah abi derken bana direkt amca demelerinden çektim, yetmedi bi de bunlar vurdu bana. geçen gün de banka da sıra beklerken artık antropoza girmiş bir teyzenin, kendisine yöneltilen bir soruya "şu bıyıklı beyden sonra geldim ben" demesiyle oturup ağladım çocuklar gibi. oysa duymak istediklerim şu çocuktan sonra deseydi, torunun yaşındayım lan ben senin, ne beyi? başka ayırt edici özelliğim yokmuş gibi, hem bıyıklı hem de bey demesi beni 5 yaş birden yaşlandırdı zaar. aslında her şey bıyıklardan kaynaklanıyordu bıyıkları kesende oluyorum sana amcık ağızlı. buradan dante'ye ve cahit sıtkı tarancı'ya öpücüklerimi yolluyorum, naber?